30 Eylül 2020 Çarşamba

Türk Mutfağı Şeflerini Saygı Ve Minnet İle Kucaklıyoruz...


 Türk Mutfağı Şeflerini Saygı Ve Minnet İle Kucaklıyoruz...

  • Kendi kimliğini bilen,
  • Öz kültürünü yasatan,
  • Coğrafyasının mutfağına hakim,
  • Kendi mutfağında bilgili,
  • Mutfak tarihini araştıran,
  • Türk mutfağını bilen,
  • Osmanlı Saray mutfağından örnekler verebilen,
  • Saray mutfağından yemekler ile
  • Örnek sofralar donatabilen,
  • Önce biz ve bizim mutfağımız diyebilen
  • Türk mutfağımızdan yemekler ile,
  • Yemek Kültürümüzü menülerinde yasatabilen,
  • Yöresel mutfaklarımıza hakim,
  • Yazılı ve görsel basındaki çalışmalarında
  • Kendinden emin, özentiden uzak,
  • Yesleki zenginliğindeki hazinesinin farkında,
  • Türk mutfağı yemeklerini,
  • Yabancı mutfakların hanesine
  • Kendi eliyle yazmayan ve
  • Başkalarının eliyle de yazdırmayan,
  • Bilgi zenginligi ile Yabancı mutfaklara ’da hakim,
  • Onurla ve gururla, 
  • Ben Türk mutfağı şefiyim diyebilen,
  • Türk mutfağı şeflerimizi
Saygı ve minnet ile kucaklıyoruz….

"AŞÇILIK ANDI & AŞÇILIK MARŞI"
Bir Türk Mutfağı Aşçısı ve Türk Şefi Olarak;
Binlerce yılın füzyon birikimine sahip köklü ve Zengin Türk mutfağını,
Şimdi ve gelecekte, örnek bir Türk şefi olarak  icra ederken;
Türk ahlakı ve kültürü gereğince insan sağlığını tereddütsüz koruyacağıma, 

Türk Mutfak tarihinin Zanaatkârlık anlayışını öğrenerek örnek alacağıma,
Çıraklarıma ‘da öğreterek, gelecek nesillerimize eksiksiz taşıyacağıma,
Kendi geçmişime ve coğrafyama ait Tarihi lezzet Miraslarımızın özü olan;
Asya ve Avrupa mutfaklarına kaynak olmuş Geleneksel Türk Mutfağını,

Dünyaya örnek lezzeti şahane emsalsiz Osmanlı ve Türk mutfağını,
Deniz ve kara İpek yolunun zenginlik göstergesi Osmanlı saray mutfağını,
Yerli ve yabancı Seyyahlara konu olan bölgesel ve Yöresel Mutfaklarımızı,
Çalıştığım işletmelerin Menülerinde ve mesleki hayatımda yaşatacağıma,

Yetenek ve becerilerimi öncelikte bize ait olan mutfaklarda geliştireceğime,
Bilgi ve tecrübemi ilk önce kendi mutfaklarımızdan örnekler ile tanıtacağıma,
Geliştirdiğim yemekleri ülkeme ve dünyaya Türk mutfağı adı ile anacağıma,
Coğrafyamdan ürünler ile Şahsıma özel Yemeklerimin ismini Türkçe koyacağıma,

Yurt içi ve Yurt dışı organizasyonlarda Ülkemin aşçılık kurumları ile çalışırken,
Ben değil biz düşüncesi ile Türk mutfağının menfaatini şartsız koruyacağıma,
Aynı çalışmalar içerisinde ekip düşüncesinin kutsallığını yaşatacağıma,
Kendi mutfağımdaki meslektaşıma her an saygı duyup destekleyeceğime,

Bana ya da ekibime gösterilen güvene tüm bilgim ve tecrübem ile layık olacağıma,
Mesleki tarihimi araştırıp örnek alarak mutfağımıza yeni yemekler kazandıracağıma,
Beslenmeye dayalı aşçılık mesleğinde din, dil, ırk ve coğrafya gözetmeksizin,
Bir Türk mutfağı şefi olarak kayıtsız ve şartsız mutfak kültürümü yaşatacağıma

Türk milleti adına mutfağımızın ve aşçılık mesleğinin onurunu koruyacağıma,
Zanaatkârlık ve ahilik ahlakım, Namusum, şerefim ve onurum üzerine söz veriyorum...

Diyebilen özde değil sözde, yabancı mutfak tabelalarının altında oynaşmayan, meslektaşlarını kandırarak yabancı markaları özendirmeyen dernek başkanlarına, federasyon başkanlarına ve konfederasyon başkanlarına ve beraberinde örnek Türk mutfağı şeflerine bizim mutfağımızın ve mutfaklarımızın ihtiyacı var...

Özellikle belirtmek isterim ki;
Yakın bir zamanda bu metne benzer mutfağımız ile ilgili “aşçılık andı” ya da “aşçılık marşı” şeklinde aşçılık okullarında okunabilecek bir "eser" çalışması yaparak siz mutfak gönüllülerinin hizmetine sunmaya çalışacağım.

Ayrıca bu konuda belirli bir ödülü Türk Aşçı Haberleri adına En Güncel Aşçı Haberlerinde ve popüler mutfak haberlerinde yer alarak daha bilgili, akademik ve edebiyat eğitimi olan arkadaşlarımıza 'da bir yarışma düzenleyip teşvik ederek ortaya daha güzel çalışmalar çıkarabilecek arkadaşlarımızın da önünü açmak şahsım ve mutfağımız adına görev olduğunu düşünüyorum. 

Camiamızın bu kadar Aşçı derneği, Aşçı federasyon ve Aşçı konfederasyon yani Aşçı Dernek Federasyon varken bir tane dahi gerçek yada sanal aşçılık kütüphanesi dahi yokken böyle konuları bireysel olarak şahsımın düşünmesi biraz üzücü bir durum. Hatta bu güne kadar mutfağımızın yukarıdaki şahsımın kaleme aldığı “hitap ya da yemin” olarak adlandırılabilecek bir çalışması kadar dahi yoktur. Gereken takdiri GELECEKTE camia yapacaktır.

Saygılarımla
Osmanlı ve Türk Mutfağı Dünya Gönül Elçisi

Türk Mutfağı Şeflerini Saygı Ve Minnet İle Kucaklıyoruz...

Yemekle İlgili Atasözleri




Atasözü geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlerdir. Türkçe'de "sav" ve "irsal-i mesel, darb-ı mesel" olarak da adlanılır. Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır.

Atasözleri, kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmediğinden anonimdir. Bu sözler topluma mâl olmuş, toplum tarafından benimsenmiş ve yüzyılların düşünce ve mantık isteminden geçerek günümüze ulaşmış kısa ve özlü sözlerdir. Atasözleri, bir düşünce açıklanırken ya da savunulurken tanık olarak da gösterilirler. Atasözleri, halkın yalnızca ortak duygu ve düşüncelerini değil ortak dil zevkini de yansıtır.

geçmişten günümüze gelen Yemekle İlgili Atasözleri nelerdir? 
Ye kürküm ye! (deyiminin anlamı) Birinin giyimine kuşamına bakılarak kendisine değer verildiği anlatılırken topluluğun yanlış bir davranışına işaret için söylenir.

Yediği naneye (herzeye) bak! Yaptığı münasebetsizliğe bak!

Yediği önünde yemediği ardında: Bolluk içinde yaşıyor, dilediği her şeye sahip.

Yeme de yanında yat: Çok lezzetli ya da çok hoş.

Yemeden içmeden: (Kötü davranışlar için) Vakit geçirmeden.

Yemeden içmeden kesilmek: Büyük bir üzüntü sonucu yiyemez, içmez duruma gelmek, iştahı kesilmek.

Yemedik nane bırakmamak: Her türlü münasebetsiz, yakışıksız işleri yapmak.

Yenilir yutulur gibi değil: Kendisiyle başa çıkılamayacak durumda olan.

Birbirini yemek: Birisiyle sürekli olarak kavga etmek, didişmek.

Başının etini yemek: Aynı konuda birisine art arda aynı şeyleri söylemek, yakınmak.

Çiğ çiğ yemek: Birisine çok fazla kızmak, öldürecek kadar sinirlenmek.

Damga yemek: Bir topluluk ya da kişi tarafından bir konuda yaftalanmak, adının çıkması.

Eti senin kemiği benim: Akıllanması istenen kişinin yetkili birisine teslim edilirken söylenen söz.

Feleğin sillesini yemek: Hayatta zorlu durumlarla karşılaşmak ve üzücü olayların başa gelmesi.

Halt yemek: Kötü bir iş yapmak, sonuçlarına katlanmak durumunda olmak.

Hazırdan yemek: Çalışmadan, var olan parayı yemek.

İçi içini yemek: Bir konuda meraklanmak ve telaşlanmak. Yerinde duramamak.

Kaymağını yemek: Bir işten istifade etmek, yararlanmak.

Kör boğaz / pis boğaz: Bulduğu her şeyi, lezzet ya da kalite gözetmeksizin yiyen kişi.

Nane yemek: Halt yemekle aynı anlama gelir. Kötü bir iş yapmaktır.

Papara yemek: Birisi tarafından azarlanmak, küçük düşürülmek.

Yediği önünde yemediği arkasında: Bolluk ve ferahlık içinde yaşamak, sorunsuz bir hayat sürmek.

Yeme de yanında yat: Bir yemeği ya da durumu çok fazla beğenmek, sevmek.

Ye kürküm ye: Bir kişiye yalnızca görünüşünden dolayı saygı göstermek, saygı duymak.

Yemeden, içmeden: Hızlı ve acele bir şekilde işi yapmak. Genelde "yemeden içmeden yetiştirmek" olarak kullanılır.

Yemeden içmeden kesilmek: Üzüntülü bir durum karşısında iştahın kesilmesi, keyifsizlenmek.

Ziftin pekini yemek: Sunulan bir yemeğin beğenilmemesi sonucu yemeği pişiren kişinin söylediği söz.

Zurnacının karşısında limon yemek: Bir kişiyi ya da şeyi uygunsuz bir davranışta bulunarak çalışamaz hale getirmek.

Ay ben gülerim: Yemek atasözleri

Can boğazdan gelir: İnsanın hayatta kalabilmesi için gerekli gıdaları alması gerekir.

Azıcık aşım, kaygısız başım: Gözü yüksekte olmayan insan çok daha rahat bir hayat yaşar.

Papaz her gün pilav yemez: "Bir kişiye aynı işi sürekli olarak vermemelisiniz, bundan rahatsız olabilir ve kendini kötü hissedebilir." anlamına gelir.

Aç gezmekten tok ölmek iyidir: Tokluğun ne kadar önemli olduğunu, şükür ve minnet duyulması gerektiğini anlatan bir cümle.

Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun: İnsan karşılığını alabilmek istediği işler için mutlaka yatırım yapmalı, kendinden de bir şeyler katmalıdır.

Aç doymam, tok acıkmam sanır: Yoksul insanlar kazanmak için daha çok çalışır ve daha çok kazanır, varlıklı insanlar ise kendi varlıklarının hep böyle gideceği düşüncesine kapılabilir.

Aç ayı oynamaz: İnsanın bir işi yapabilmesi için tüm motivasyonlarının tam olması gerekir.

Aç tavuk rüyasında kendini buğday ambarında görür: Yokluk durumunda insan fazlasıyla hayal kurabilir.

Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez: "Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun" ile aynı anlama gelir.

Armudun iyisini ayılar yermiş: Hayatın güzelliklerinden genellikle buna layık olmayan insanlar yararlanır.

Bal tutan parmağını yalar: Bir işle ilgilenen kişi o işin faydalarından da istifade eder.

Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir: İnsanın hayalle bir şey yapmasından da elindekilerin değerini bilmesi önemlidir.

Büyük lokma ye, büyük söz söyleme: Büyük konuşmamak çok önemlidir, insan yapmayacağını söylediği şeyleri yapmak durumunda kalabilir.

Fazla aş, ya karın ağrıtır ya baş: Bkz: azıcık aşım, kaygısız başım

Dut kurusu ile yar sevilmez: Büyük özverilerle gerçekleşebilecek bir şey hiç çalışmadan elde edilemez.

Eşek hoşaftan ne anlar: Bilgisiz, görgüsüz kimse inceliklerin farkına varamaz, güzelliği onurlandıramaz.

Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır: Herkesin birbirinden farklı bir iş yapış tarzı vardır.

Hatır için çiğ tavuk yenir: İnsan sevdiği birisi için her şeyi yapabilir.

Kaymağı seven mandayı yanında taşır: Gülü seven dikenine katlanır ile aynı anlamdadır. Eğer bir şeye sahip olunmak isteniyorsa mutlaka çalışmak gerekir.

Keskin sirke küpüne zarar: Anlık kızgınlıklarla hareket edenler kötü sonuçlar elde edebilir.

Meyve veren ağaç taşlanır: Güzel iş yapan insanlar kıskanılır ve kötülenmeye çalışılır.

Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer. İnsan bir hata yaptığında tekrar yapmamak için dikkat eder.

Ucuz etin yahnisi tatsız olur: Kalitesiz ürünlerle hazırlanan her şey daha kısa sürede bozulur.

Üzüm üzüme baka baka kararır: Birlikte geçirilen süre sonrasında insanlar birbirine benzemeye başlar.

Zengin helvasını baldan pişirir, züğürt derman için pekmez bulamaz: Zengin insanlar tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyorken fakir insanlar için önemli olan şey hayati ihtiyaçlarını karşılayabilmektir.

Yemek ile İlgili Deyimler
Mutfakta sıkça kullanılan deyimler acaba hangi anlama geliyor diye düşündüğünüzde, sizlere mutfak sözlüğü olacak bir liste hazırladık. İşte ülkenin her köşesinde sıkça kullanılan mutfak deyimleri:

Midesi almamak: Yenmesi için sunulan bir şeyin mideyi kabul etmemesi, yemek için müsait olmamak.

Yemeden içmeden kesilmek: Üzüntü verici bir olay sonrasında iştahın kapanması.

Doyum olmamak: Lezzetli gelen bir şeyi yerken bıkmamak, daha çok yeme isteğinin uyanması anlamına gelir.

Boca etmek: Bir defada bütün malzemeleri dökmek.

Göz göz olmak: Pilav veya muhallebi yaparken suyunu çeken ürünün üzerindeki oluşan gözenekleri ifade eder.

Ekmeğini kana doğramak: Sıkıntı ve üzüntüye karşı sabretmek.

Zurnacının karşısında limon yemek: Bir kişinin işini zorlaştıracak ve engelleyecek işlerde bulunmak.

Yenilir yutulur gibi olmamak: Bir işle başa çıkmada zorlanılan anlarda kullanılır. Çaresizliği ifade eder.

Kaymağını yemek: Yapılan bir iş sonunda güzel sonuçlar elde etmek ve faydalanmak.

Zengin helvasını baldan pişirir, züğürt derman için pekmez bulamaz.
Mal varlığı çok olan insanların tüm ihtiyaçları kolayca karşılanır. Fakat yoksul insan en ciddi ihtiyacını bile karşılamakta zorlanır.

Soğan acısını yiyen bilmez, doğrayan bilir.
Yapılan işin zorluğunu gören değil yapan kişi anlar.

Meyve veren ağaç taşlanır.
Bilgi sahibi, tecrübeli ve kültürlü insanlar bir ortama girdiğinde kıskanılır ve işlerini yapmaları başkaları tarafından zorlaştırılır.

Ekmeğin büyüğü, hamurun çoğundan olur.
Verimli olan şeyler için malzemenin bol olması gereklidir.

İştah dişin dibindedir.
Bir yiyeceği yemeyen kişi, tadına baktığında yemeği sevebilir. İştahı tadını alınca açılır.

Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
Sıkıntılı ve dar zamanlarda en önemsiz şey bile kıymet görmektedir.

Dut kurusu ile yar sevilmez.
Büyük emek isteyen şeyler ancak çalışarak elde edilir.

Papaz her gün pilav yemez.
Bir kişiye her gün aynı yemeği verirseniz bıkabilir. Diğer bir anlamı ise kişi her gün aynı işi yaparsa o işinden sıkılacaktır.

Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.
Bir şeyler elde etmek isteyen insan mutlaka çaba göstermeli ve yatırım yapmalıdır. Emek verilen şeylerin tadını almak daha güzeldir.

Aç doymam, tok acıkmam sanır.
Kimse elindeki imkanların değerini bilmez. Her zaman daha fazlasını ister anlamındadır.

Fazla aş ya karın ağrıtır ya da baş.
Her şeyin fazlası insana bir gün zarar verebilir. Kanaat etmenin anlamını ifade eder.

El kazanı ile aş kaynatılmaz.
Başkasının desteği ile bir yerlere gelmek veya bir şeyler elde etmek her zaman iyi olmaz. İnsan kendi çabası ile kazanmalıdır.

Bal tutan parmağını yalar.
Her işin bir güzelliği vardır. Bu güzelliği ise işin içinde bulunanlar yaşayabilir.

Hatır için çiğ tavuk yenir.
Sevilen bir eş veya dost için her şey göze alınır.

Ucuz etin yahnisi tatsız olur.
Bir işte kalitesiz ürünler kullanılırsa ömrü çok uzun olmaz. Ucuz ve kalitesiz malzemelerle yapılan işler veya yemekler her zaman hayal kırıklığı yaratabilir.

Azıcık aşım, kaygısız başım.
Gözü yükseklerde olmayan kişiler için kullanılır. Az ile kanaat edenin mutlu ve huzurlu olacağını ifade eder.

Yurt içinde ve yurt dışında ihtiyac duyan kişi ve kurumlara;

Yiyecek ve içecek alanlarında  restoran ve konaklama ve  işletmelerine belirtilen konularda osmanlı ve türk mutfağı, osmanlı saray mutfağı, anadolu mutfağı konseptlerinde uluslararası konumda has aşçıbaşı Ahmet Özdemir olarak yiyecek ve içecek danışmanlığımutfak danışmanlığıişletmeci körlüğü , Mutfak Yönetimi ve Restoran Yönetimi, restoran danışmanlığı konularında mesleki eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermekteyim. İlgili projeler için mesleki bilgilerime ihtiyac duyan kişi ve kurumlar Türkiye saati ile sabah 10:00 ila aksam 22:00 saatleri arasında tarafım ile bağlantıya geçebilirler..


Muğla Gastronomi Ve Mutfak Sanatları Derneği Basın Açıklaması

 

Muğla Gastronomi Ve Mutfak Sanatları Derneği Basın Açıklaması Muğla Gastronomi Ve Mutfak Sanatları Derneği Basın Açıklaması
Timur Kocabıçak Ula Aşığı

Tv8 'de Yayınlanan Masterchef Programını Protesto Ediyoruz !!!

29.09.2020 akşamı Tv8 de yayınlanan Masterchef programında Şef Somer Sivrioğlu tarafından ERMENİSTAN milli Yemeği olan “topik” mezesi anlatılarak, reklamı yapılmış ve yarışmacılardan aynısını yapmaları istenmiştir. 

Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarını işgal ettiği ve 4 gün önce tekrar saldırıda bulunarak onlarca sivil Azeri vatandaşımızı şehit ettiği, bu hassas günlerde Ermenistan reklamının yapılmasını kınıyoruz.

Ayrıca, söz konusu programın kültürümüzde var olan geleneksel yemeklerimizi tanıtmak yerine, Yeni Zelanda tatlısı “Pavlova”, Yunan yemeği “Ahtapot nicoise”,Amerikan Kültürü olan “Hamburger”, Japon “suşhi” ve Fransız yemeği olan “volovan” gibi yemeklere ağırlık vermesi, Milli Mutfak kültürümüzde olumsuz etkilere neden olmaktadır.

Muğla Gastronomi ve Mutfak Sanatları Derneği ve Şefler birliği olarak MASTERCHEF isimli yarışma programını kınıyoruz.
   
Timur Kocabıçak
Yöresel Mutfak Araştırmacısı
Muğla Gastronomi ve Mutfak Sanatları Derneği Başk

29 Eylül 2020 Salı

Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Yemek Kitapları...


Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Yemek Kitapları...

Özge SAMANCI
Özyeğin Üniversitesi
Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu 

Türk mutfağının geçmişini, zaman içinde değişen yapısını anlamak için Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet Türkiye’sinde yazılmış olan yemek kitapları önemli kaynaklardır. İstanbul merkezli seçkin Osmanlı mutfak geleneğini ve bu geleneğin uzantısı olan Cumhuriyet dönemi kentsoylu mutfak kültürünü yansıtan bu kaynaklar Türkiye coğrafyasına dair yemek tarihi, yemek sosyolojisi, antropolojisi kısaca gastronomi alanında yapılacak olan araştırmalar için zengin bir içerik sergilerler. 

Osmanlı dönemine ait bilinen ilk yemek yazması 15. yüzyılda Osmanlı hekimi Muhammed bin Mahmud Şirvani’nin Arapça’dan Türkçe’ye çevirdiği Kitabü’t-Tabih’dir. 13. yüzyılda Bağdadi tarafından kaleme alınan Kitabü’t-Tabih’i çevirirken Şirvani orijinalinde bulunmayan yemek tarifleri de eklemiştir (Argunşah 2005). Kitabü’t- Tabih Osmanlı-Türk mutfak geleneğinde önemli izler bırakan Orta çağ Arap-Fars mutfağının özelliklerini ortaya koyar. 

Ayrıca Şirvani tarafından eklenen seksen küsur yemek tarifi -mantı örneğinde olduğu gibi- Orta Asya Türk- Selçuklu çizgisini yansıtır. Bu kitapta yer alan yemek tarifleri dönemin tıp anlayışını (humoral tıp) yansıtan özellikler de içerir. Bu kitapta yer alan yemekler 15. 16. ve 17. yüzyıllara ait saray mutfak kayıtları ve ziyafet listelerinde yer almaktadır (Barkan 1979; Tezcan 1998; Yerasimos 2002; Reidl-Kiel 2003). Dolayısıyla bu yemek yazması doğrudan klasik dönem seçkin Osmanlı saray mutfak kültürünü yansıtmaktadır.

18. yüzyıla gelinceye kadar Osmanlı mutfağına ait bir yemek kitabı araştırmacılar tarafından gün ışığına çıkarılmamıştır. 1764 yılında yazıldığı tahmin edilen 18. yüzyıla ait bir yemek risalesi Nejat Sefercioğlu tarafından günümüz Türkçe’sine 1985 yılında aktarılmıştır. XVIII. Yüzyıla Ait Bir Yemek Risalesi olarak bilinen bu kitapta Osmanlı mutfağına ait temel yemek tarifleri yer almaktadır. Ayrıca benzer bir içeriğe sahip olan Ağdiye Risalesi olarak bilinen diğer bir yemek yazması bu yazmanın öncülü olabilir. (Özener 2015). Bu iki yemek yazmasında yer alan yemek tariflerinin büyük bir kısmı 19. Yüzyılda yayımlanmış olan yemek kitaplarında da yer almaktadır. 

19. yüzyıl, Osmanlı Saray ve İstanbul mutfağının yazıya döküldüğü bir dönemdir. Bu dönemde yayımlanmış olan eski harfli Türkçe yemek kitapları, İstanbul mutfağının renkli yapısını, geçmiş yüzyılların izlerini taşıyan sayısız geleneksel lezzet ile ortaya dökmektedir. 

Bu yemek kitapları Osmanlı Saray ve İstanbul yemek kültürünü ve aynı zamanda 19. yüzyılda benimsenmeye başlanmış olan yeni alafranga lezzetlerin ve farklı cemaat mutfaklarının da özelliklerini yansıtmaktadırlar. 1844–1927 yılları arasında Arap harfleriyle basılmış olan 40’ın üzerinde Türkçe yemek kitabı Osmanlı-Türk mutfağı araştırmacısı Turgut Kut tarafından tespit edilmiştir (Kut 1985). 19. yüzyılın başlarında yazılmış olan ve Günay Kut tarafından günümüz Türkçesine kazandırılan bir tatlı risalesi (Et-Terkibât Fî Tabhi’l Hulviyyât) ve Edirne’de kaleme alınmış olan ve literatüre Ali Eşref Dede’nin Yemek Risalesi olarak geçen yemek kitabı da son dönem Osmanlı mutfak kültürünü yansıtan yemek kitapları arasında yer alır. 

1844-1900 arasında İstanbul’da birden fazla baskısı olan dört yemek kitabı yayınlanmıştır. 1844 yılında Mekteb-i Tıbbiye hocalarından Mehmet Kamil tarafından kaleme alınan Melceü’t-Tabbahin (Aşçıların Sığınağı) bu dönemde yayınlanmış olan ilk yemek kitabıdır (Kut 1997). Kitabın girişinde yazar, İstanbul’un aşçıları tarafından unutulan ve yanlış uygulanan eski reçeteleri yeniden canlandırma girişimiyle bir yemek kitabı yazmaya karar verdiğine değinir. Aşçıların Sığınağı içerdiği 273 yemek tarifi ile Osmanlı yemek kültürü için oldukça zengin önemli bir kaynak kitaptır. Kitap 19. yüzyılda basılmış olan diğer yemek kitapları için de referans oluşturmuştur. 

1880 yılında basılan Yeni Yemek Kitabı, 1883 yılında basılan Ev Kadını ve 1900’de basılmış olan Aşcı Başı adlı yemek kitapları Aşçıların Sığınağı ile ortak yönler taşımaktadır. Bu kitap aynı zamanda 1864’te Londra’ da Türabi Efendi tarafından A Manual of Turkish Cookery adı altında İngilizceye çevrilmiştir. İki yemek kitabı kıyaslandığında birkaç farklılık dışında içeriklerinin hemen hemen aynı olduğunu görülmektedir. Aşçıların Sığınağı on üç bölümden oluşmaktadır: çorbalar, kebaplar, yahniler, tavalar, hamurdan mamul börekler, hamurdan mamul sıcak tatlılar, soğuk tatlılar, bastılar, zeytinyağlı ve sağ yağlı dolmalar, pilavlar, hoşaflar, kahveden evvel yenecek olunacak tatlılar ve meşrubat ve kitabın kenarında bulunan salata, tarator, turşu tarifleri. 

Anonim bir kitap olan Yeni Yemek Kitabı’nda yer alan Avrupa kökenli yeni yemek tarifleri 19. yüzyılın sonlarında, İstanbul’da, seçkin çevrelerde moda olan yeni alafranga alışkanlıkları sergilemektedir. Kitabın başlığı, içeriği ve yazarının kitabı neden yazdığı ile ilgili verdiği bilgiler İstanbul mutfağının 1850’ler ve 1880’ler arası yaşadığı değişimleri belgelendirmektedir. Yazar bu kitabı otuz yıl öncesine kıyasla artık değişmiş olan yemek pişirme tekniklerini tanıtmak için yazdığını söylemektedir (Samancı 2017). 1883 yılında İstanbul’da basılan diğer yemek kitabı Ev Kadını, 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı mutfak kültüründe Batılılaşmanın seçkin çevrelerde kısmen benimsediğini gösteren diğer bir kaynaktır. 

Yazarı Ayşe Fahriye, giriş kısmında, kitabı hanımlara yemek yapma teknikleri, mutfak organizasyonu ve servis usullerini öğretmek amacı ile yazdığını belirtir. Kitapta yemek pişirmenin temel ilkeleri, mutfak ve kilerin düzenlenmesi, gerekli mutfak ve sofra takımları, servis şekilleri, sofra adabı ile birlikte sekiz yüz iki tarif verilmektedir (Ayşe Fahriye 1883). Ev Kadını alaturka yemek teknik ve çeşitlerini zengin bir içerikle yansıtır.

Kitapta çorba, kebap, yahni, köfte, pilaki, börek, pilav, dolma, sarma, musakka, bastı, zeytinyağlı gibi sebze yemekleri, turşu, tarator, salata gibi mezeler ve murabbadan baklavaya birçok tatlı çeşidinin tarifleri yer almaktadır. Geleneksel yemek çeşitleri ve teknikleri dışında salçalar (soslar), et ve balık pelteleri, haşlama ve söğüşler, garnitürler, pateler, dondurmalar, konserveler kitapta yer alan yeni alafranga yemek teknikleridir. Ev Kadını’nda 19. yüzyıl sonlarında İstanbul’a göç eden Kafkas, Rumeli göçmenleriyle gelen peynirli mantı “piruhi”, Çerkez tavuğu gibi tarifler de bulunmaktadır. 

Osmanlı Türkçesi yayımlanan yemek kitapları arasında Mahmut Nedim bin Tosun’un 1900 yılında İstanbul’da yayımlanan kitabı Aşçıbaşı, içeriği yönünden diğer yemek kitaplarından ayrılır. Kitabın yazarı Mahmut Nedim bin Tosun piyade mülazımı olarak görev yaptığı yıllarda, silah arkadaşlarının ve kendisinin yemek yapmayı bilmemekten ötürü çektikleri sıkıntıyı gidermek amacıyla kitabı yazdığını ifade eder. M. N. Tosun kitabını daha önce yazılmış yemek kitapları ve dergilere bakarak oluşturduğunu yazar. Kitapta ayrıca yazarın askerlik görevi yaptığı yerlerde gördüğü bazı yemekler de yer almaktadır. Bu nedenden ötürü Aşçıbaşı sadece İstanbul mutfağına ait lezzetleri değil, Anadolu’nun farklı bölgelerinde meşhur olan yemekleri de anlatır. 

Örneğin Tunceli’de bir arşın boyunda gördüğü fasulyeleri pişirdiğini, Harput vilayetinde havuca “pörçüklü” dendiğini, Rumeli’de tandıra rastlamadığını, Bitlis ve Muş vilayetlerinde yapılan “piryan” kebabının çok lezzetli olduğunu söyler. (Işın 1998). Tosun’un kitapta yer verdiği yöresel yemekler en çok Doğu Anadolu bölgesine aittir. Bitlis, Muş, Erzurum, Harput (Elazığ), Dersim, Çemişgezek (Tunceli), Diyarbakır, Kars yörelerinde meşhur olan demir tatlısı, içli köfte, testi kebabı, kelecoş (yufka, kıyma, soğan ve kurutla hazırlanan yemek), tulumba tatlısı, büryan gibi yemek ve tatlılar kitapta yer alır.

Akdeniz ve Ege Adalarına özgü yeşilbiber tavası, luhum pilavı (haşlanmış ufak kesme hamur parçalarının kıyma ve az et suyuyla sunulması), horos balığı salatası, lor köftesi gibi yemekler; Rumeli’de meşhur Kaplumbağa (patlıcan yemeği), Edirne’de meşhur lokum; Bayburt’un tel helvası; Şam ve Beyrut’un meşhur kırk kat baklavası kitapta yöre adlarıyla birlikte yer alan yemeklerdir.

19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Türkçesi yemek kitaplarının dışında İstanbul’da Ermeni harfli Türkçe yemek kitapları da basılmıştır: 1871’de Yeni Yemek Kitabı ve Hamur İşleri, 1876’da Miftahü’t-Tabbahin ve 1889’da Ohan Aşçıyan’ın İlaveli Yeni Yemek Kitabı (Kut 1985). Bu kitaplar içerik yönünden Osmanlı Türkçesi olarak yayınlanmış olan yemek kitaplarıyla benzerlik gösterir. Aslında İstanbul’da yaşayan Müslüman, Hıristiyan ve Musevi cemaatlerin yemek kültürleri yüzyıllar boyunca karşılıklı alış-veriş içinde bulunduğu için bu benzerlik şaşırtıcı olmamalıdır. 19. yüzyıl İstanbul’u ayrı ayrı cemaat mutfakları yerine ortak paylaşılan bir mutfak kültürüne sahiptir. 

Bu mutfağın içinde en önemli farklılıklar dini yasaklar ve dinle ilgili ritüeller etkisiyle ortaya çıkan yemekle ilgili alışkanlıklardır. Örneğin Hıristiyan cemaatin oruç dönemlerinin etkisi ile geliştirdikleri yağsız ve etsiz yemek örnekleri gibi. Yalancı dolma, topik, pilaki, papaz yahnisi, paskalya çöreği bu yemeklere örneklerdir. Bu farklı yemekler zaman içinde ortak paylaşılan İstanbul mutfak kültürü içinde erimiştir.

Ancak Musevi cemaatine özgü bazı yemek tarifleri patlıcanlı börek, pırasa köftesi, ekşi erik ile pişirilen gelincik balığı gibi kendi çevreleri içinde sınırlı kalmıştır. Ermeni harfli Türkçe yemek kitaplarında burginyon yahnisi, briyoş, beyaz mayonez, şu krutlu domuz sucuğu gibi alafranga lezzetlerle; alaturka-alafranga mutfak kültürlerinin sentezini yansıtan Aziziye pudingi, Hünkari salça, istakoz kıyması fırını, çikolatalı hoşaf gibi yeni lezzetler de bulunmaktadır (Samancı 2015). 

Ermeni harfleriyle Türkçe yazılmış olan geç dönem iki yemek kitabının çevirileri de Takuhi Tovmasyan tarafından 2008 ve 2010 yıllarında günümüze kazandırılmıştır: Bogos Piranyan’ın 1914’te Merzifon’da kaleme aldığı Aşçının Kitabı ve 1926 yılında basılmış olan Mükemmel Yemek Kitabı. Alaturka- alafranga mutfak ikilemi 20. yüzyılın başlarında yayımlanan Osmanlı Türkçesi yemek kitaplarında devam eder. 1920 yılında basılan Aşçı Mektebi adlı eski harfli Türkçe yemek kitabında ağırlıklı olarak Fransız yemekleri geniş bir yer kaplamaktadır.

Ahmet Şevket bu kitabı İstanbul’un başlıca aşçılarına danışarak yazdığını ifade eder. Kitapta “hindi alaflamand, galantin, trüflü kaz ciğeri, kazlı ragu, sos beşamelli kalkan balığı haşlaması, sos provensallı mersin fırını, sos hollandez, sarımsaklı filemiyon” gibi tamamen Fransız mutfağına ait örnekler zengin içerikli alaturka tariflerle birlikte yer almaktadır (Ahmet Şevket 1920). Mahmut Nedim bin Tosun’un 1921 ve 1927 yıllarında yayınlanan Evde Aşçı Kadın veya Mükemmel Yemek Kitabı da birçok yabancı tarif içermektedir. 

Bu tariflerin bazıları hem Fransızca hem de Türkçe olarak yazılmıştır: potage à la royale- kremalı buyon çorbası, potage Andaloue- domates çorbası, asperges sauce Hollandaise- salçalı kuşkonmaz, filets sautés aux champignons- mantarlı fileto kızartması gibi (Tosun 1927). 

Cumhuriyet döneminde kent merkezli Türk mutfak kültüründe 19. yüzyılın sonlarında yaygınlaşmaya başlayan alafranga sofra düzeni ve adabı ve bununla birlikte yeni yemek teknikleri ve malzemelerinin mutfakta kullanımı hız kazanmıştır. Yemek kitaplarındaki geleneksel mutfak (alaturka) ve modern (alafranga) mutfak ikilemi Cumhuriyet döneminden günümüze kadar basılan yemek kitaplarında açıkça gözlemlenmektedir (Samancı 2014). 19. yüzyıl sonlarından itibaren kadınlara yönelik dergi, gazete ve kitaplar aracılığıyla ev idaresi, sofra düzeni ve alafranga yemek tariflerini modern Osmanlı kadınlarına öğretmeyi amaçlayan yaklaşım, Cumhuriyet’le birlikte yemek öğretimini anlatan kitaplar ve kız enstitüleri ile taçlandırılmıştır. 

Örneğin 1921 yılında Mehmet Reşat tarafından yayınlanan Fenn-i Tabahat (Yemek Pişirme İlmi) isminden de anlaşıldığı gibi bilimsel, sistematik bilgilere dayanan asri bir mutfak kavramını yansıtan erken örneklerden birini oluşturmaktadır (Işın 2018). Bir tarif kitabından çok mutfak ve sofra düzenini, temel gıda bilgilerini geleceğin ev hanımlarına anlatan bu kitap kuzine, terazi, et kıyma makinesi gibi modern mutfak aletlerini de tanıtmaktadır. 1928 harf devrimi sonrası Cumhuriyet döneminde Latin alfabesi ile basılan yemek kitapları arasında best-seller niteliği taşıyan en önemli iki yayın vardır.

İlk baskısı 1933 yılında yapılan Fahriye Nedim’in Alaturka ve Alafranga Mükemmel Yemek Kitabı ve Ekrem Muhittin Yeğen’in 1944 de basılan Alaturka ve Alafranga Yemek Kitabı. Bu iki kitabın da yeni baskıları günümüze kadar devam etmiştir. Her iki yazarın da ayrıca alaturka ve alafranga tatlı tarifleri içeren kitapları bulunmaktadır. Fahriye Nedim’in yemek kitabı, Cumhuriyet modern kadınına hitap eden, ev idaresi ve ev ekonomisinin ailede kadının görevleri arasında olduğunu simgeleyen bir kitaptır.

Cumhuriyet döneminde 1928 yılından itibaren açılan kız enstitüleri modern ve bilimsel mutfak eğitimini diğer ev içi işleri ile öğretmeyi hedeflemiş önemli eğitim kurumlarıdır. Kız enstitüleri Osmanlı imparatorluğu’nda 1865 yılında açılan Kız Sanayii Mektepleri ’nin bir devamı olarak niteliğinde olmakla beraber, modernlik ve milli kimlik vurguları ile Osmanlı kimliğinden kendilerini ayrıştırırlar.

Kız enstitülerinin Batı kimliğini yayarken Türk kimliğini oluşturup korumaları hedeflenmiştir. Amaç Türk kızlarını ulusal değerlerle yetiştirmek ve onları ev işlerinde daha verimli hale getirmektir. Yemek pişirme, ev ekonomisi, dikiş-nakış gelecekte ev içi üretimini sağlayacak olan Türk kızları için öngörülen dersler arasındadır. Kız enstitüleri yalnızca İstanbul, Ankara, İzmir gibi sadece büyük kentlerde değil Bursa, Manisa, Adana, Trabzon ve Elazığ gibi Anadolu kentlerinde de açılmıştır (Yael 2000; Akşit 2005). 

Bu enstitülerde modern, sıhhi, bilimsel ve iktisatlı zaman kullanımını öngören yemek pişirme, mutfak organizasyonu ve sofra tanzim ve adabı dersleri öğretilmiştir. Fahriye Nedim, Ekrem Muhittin Yeğen ve sonrasında basılan diğer yemek öğretimi kitapları enstitülerde eğitim amacıyla da okutulan ders kitaplarıdır. Bu kitaplarda yer alan yemek tarifleri eski yemek kitaplarında bulunan tariflerden oldukça farklıdır. Tariflerde standart ölçüler kullanılır. Kalori cetvelleri kitaplarda yer alır. İleri ve bilimsel yöntemlerle yemek pişirilmesi öğrencilere öğretilir.

Kız enstitülerinin aşçılık sınıflarında Batı modeli örnek alınarak geliştirilen bilimsel yemek yapma teknikleri değil, alafranga (Fransız stili) yemeklerin yapımı da öğretilir. Bir anlamda aşçılığın içeriği de değiştirilir. Alafranga yemek tarifleri böylelikle enstitüler aracılığıyla Türk yemek kültüründe yaygınlaşmaya başlar (Samancı 2014). 

Cumhuriyet dönemi yemek kitapları yukarıda bahsedilen asri ve modern mutfak öğretisini okuyucuya sunan ve aynı zamanda alaturka- alafranga mutfak ikilemini yansıtan yayınlardır. Bu yemek kitapları, kebaplar, yahniler, tiritler, yumurta yemekleri, musakka, oturtma, bastı, dolma, zeytinyağlı gibi sebze yemekleri, pilav ve börekler, sütlü ve şerbetli tatlılar, şerbet ve turşular gibi geleneksel Osmanlı yemek kültürünün uzantısı olan yemek tariflerini içerirken, aynı zamanda, çoğu Fransız kökenli yeni yemek tariflerine de yer vermektedir.

Buyyonlar (et suyu), konsomeler, balık ve deniz böcekleri çorbaları, salçalar (soslar), ragular, garnitürler, püreler, kotletpane, galantin, jigo gibi et yemekleri, alafranga tatlı ve şekerlemeler, kremalar Fahriye Nedim’in kitabında yer alan sözü geçen alafranga yemek tariflerini örneklemektedir. Konsome a la mari luiz, sos finansiyer, madelen gibi Türkçe yazılmış ama Fransızca söylenişle okunan yemek adları da bu kitapta yer almaktadır (Fahriye Nedim 1933).

Akşam kız sanat okulu öğretmeni olan Ekrem Muhittin Yeğen’in yemek, tatlı ve sofra tanzimi ve adabı kitapları ilk basıldığı 1944 yılından bugüne kadar Türk mutfağının klasik örneklerini temsil etmiştir. 

Yeğen’in kitaplarında da alaturka- alafranga mutfak ikilemi görülmektedir. Bu kitap uzunca bir dönem genç kız ve kadınların yemek yapmayı öğrendikleri her evde bulunan temel bir kaynak olmuştur. Yeğen’in kitapları Türk mutfağının 1900’lı yıllardan 1950’lere uzanan dönüşüm ve değişimini yansıtır niteliktedir. Bir yandan geleneksel pişirme teknikleri, yemek tarifleri, tatlı ve hamur işi tarifleri öte yandan yeni pişirme teknikleri, alafranga yemek ve tatlı örnekleri bu kitaplarda yer almaktadır.

Et yemeklerinde geleneksel yöntemler olarak kavurma, ızgara, kebap, tava ve haşlama ve alafranga teknikler olarak brezeler, ragular, gratenler, rotiler verilmiştir. Geleneksel sebze yemekleri bastı, oturtma, musakka, dolma, silkme, tava ve zeytinyağlı olarak çok çeşitlidir. Konsomeler, salçalar, omlet çeşitleri, garnitürler, gratenler kitapta yer alan alafranga yemeklere örneklerdir. Salça kelimesi sos yerine kullanılan bir terimdir. 

Beşamel salçası, mornay salçası ..gibi. Konsome duru et suyuna yapılan çorbalara verilen bir ismidir. Kitapta risotto, ravyoli, minestrone gibi İtalyan yemekleri ve soğan çorbası, fuagra, şatobriyan, turnedo gibi birçok Fransız yemeği de bulunmaktadır (Yeğen 1944). Sütlü tatlılar, aşure, irmik ve un helvası, yassı, ekmek ve tel kadayıflar, hamur işi şerbetli tatlılar, kurabiyeler, meyve tatlıları, reçel ve kompostolar Yeğen’in kitabındaki alaturka tatlı tarif çeşitlerini oluşturur. Fransız pastacılık teknikleri temel alınarak hazırlanmış olan diğer bir kitapta Yeğen sadece alafranga tatlı ve pasta yapım teknikleri ele almaktadır.

Gatolar (pasta), mereng hamuru, su hamuru (ekler hamuru), tart hamuru, rulo hamuru, föyete hamuru (milföy), pandispanya, kekler, pötifurlar, brioş ve kruasanlar, krepler, benyeler (kızartılmış hamurlar) alafranga hamur teknikleri olarak kitapta işlenmiştir. Kremalar, patamand (badem hamuru), supangle, parfe, krem karamel, pastacı kreması diğer kitapta yer alan diğer tatlı çeşitlerine örneklerdir. 

19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı sarayı ve İstanbul konak ve lokantalarında çalışan aşçıların Fransız usulü yemekleri öğrenmesiyle birlikte seçkin İstanbul mutfağında zaman içinde sentez yemek çeşitleri de ortaya çıkmıştır. Bu yemekler alaturka ve alafranga yemek usullerinin bir arada kullanıldığı yeni yemeklerdir. Yeğen’in kitabında bu lezzetlere örnekler de bulunmaktadır. Hünkar beğendi, kremalı kebap, koyun rostosu, kremalı köfte, rosto köfte, kremalı tatlı börek, kremalı baklava, alaturka pandispanya, kremalı patlıcan oturtma ve tel kadayıf şantiyi kremalı bu yemeklere örneklerdir.

Yeğen’in kitabı 1960’lerden sonra Türk mutfağında kullanımı yaygınlaşan margarin ve salça gibi malzemeleri içermesi açısından da önemlidir. Kitabın geç baskılarında Sana, Vita gibi margarin çeşitlerinin ve Tamek salçasının kullanımı gıda sanayi ürünlerinin Türk mutfağında kullanımının yaygınlaştığına işaret eder.

Türkiye’de 1960-1980 arası yayınlanmış olan yemek kitapları Yeğen’in kitapları gibi hem geleneksel (alaturka) hem de alafranga yemekleri bir arada bulundurmaları dolayısıyla benzerlik gösterirler. Alafranga yemek çeşitleri bu kitaplarda artık adapte edilmiş şekilde bulunmaktadır. Bu kitaplar akşam kız sanat okullarında eğitim kitapları olarak kullanılmıştır. Örneğin Kadıköy Kız Sanat Okulu yemek pişirme öğretmeni Tahire Gökalp’in 1966 yılında basılan Seçme Yemekler kitabı; Kız Sanat Yüksek Öğretmen Okulu Beslenme ve Yemek Pişirme Öğretmeni Leman Cılızoğlu Eryılmaz’ın ilk baskısı 1972 yılında yapılan Yemek Pişirme Temel Metot ve Uygulamaları Beslenme Yemek Görgü Kuralları kitapları gibi. 

Batı kaynaklı temel pişirme teknikleri ve yemek tarifleri sadece kız sanat okulları ve enstitülerinde uygulanarak öğretilmemiş aynı zamanda otel restoran ve lokantacılık sektöründe de usta-çırak ilişkisi içinde aktarılmıştır. Türk mutfağının uluslararası anlamda ilk tanınmış olan usta şefi Necip Ertürk 1971 yılında yayınladığı Türk Mutfak Sanatı adlı kitabında alafranga, çoğu Fransız kökenli yemek pişirme teknikleri ve uygulamalarının Türkiye’de dönemin profesyonel mutfak dünyasında ne kadar içselleştirildiğini kanıtlar niteliktedir. 

Kent merkezli olarak gelişen Türk mutfağındaki alafranga moda sonraki yıllarda da devam etmiştir. Zaman içinde patates püresi, kabak ograten, salçalı biftek, ekler, pasta ve kek gibi alafranga yemek ve tatlılar kabul görerek Türk mutfak kültürüne eklemlenmiştir. Cumhuriyet döneminden itibaren özellikle İstanbul, İzmir, Ankara gibi kentlerde gelişen lokanta ve restoran kültüründe alaturka ve alafranga yemek sentezi hayat bulmuştur. Alafranga yemeklerin geleneksel yemeklerin unutulmasına yol açtığını söylemek mümkün değildir.

Çünkü her zaman geleneksel ve yeni yemekler bir arada bulunmuş ve beşamel salçalı hünkar beğendi örneğinde olduğu gibi ortaya sentez bir mutfak çıkmıştır. Esasen 1880’li yıllardan itibaren çoğunlukla Fransız mutfağı kökenli yemek ve tatlı tarifleri seçkin İstanbul mutfağında tanınmaya başlasa da esas olarak Türk mutfağına eklemlenme süreci 20. yüzyılda tamamlanmıştır. Bu değişim özellikle İstanbul merkezli gelişen Türk mutfağında gözlemlenebilirken Türkiye’nin her bölgesine ulaşmamıştır. Akdeniz, Karadeniz, Ege, Güney ve Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Marmara bölgelerinde yöresel mutfak gelenekleri 1980’li yıllara kadar büyük ölçüde değişmeden devam etmiştir.

(Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, Cilt 31, Sayı 2, Ağustos: 205 - 210, 2020 ISSN: 1300-4220 (1990-2020) https://doi.org/10.17123/atad.777542)

KAYNAKÇA
Akşit, E. E. (2005). Kızların Sessizliği Kız Enstitülerinin Uzun Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları.
Argunşah, M. ve Çakır, M. (2005). 15. Yüzyıl Osmanlı Mutfağı Muhammed Bin Mahmud Şirvani. İstanbul: Gökkubbe.
Aşçı Başı Tosun. (1927). Evde Aşçı Kadın Yahut Mükemmel Yemek Kitabı. İstanbul: Amidi Matbaası. 
Ayşe Fahriye. (1883). Ev Kadını. İstanbul: Mahmut Bey Matbaası. 
Barkan, Ö. L. (1979). İstanbul Saraylarına Ait Muhasebe Defterleri, Belgeler, IX, 13: 2- 380.
Cılızoğlu, L. (1972). Yemek Pişirme Temel Metot ve Uygulamaları. Beslenme Yemek, Görgü Kuralları. Ankara: Mars Matbaası 
Dengizer, N. (1965). Ev Kadının Yemek Kitabı. İstanbul: İnkılap ve Aka. 
Ertürk, N. (1972). Türk Mutfak Sanatı. İstanbul: Kıral Matbaası.
Fahriye Nedim. (1933). Alaturka ve Alafranga Mükemmel Yemek Kitabı. İstanbul: İnkılap Kitaphanesi. 
Gökalp, G. ( 1966). Seçme Yemekler. İstanbul: Yenilik Basımevi.
Halıcı, F. (haz) (1992). Ali Eşref Dede’nin Yemek Risalesi. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını.
Işın, M. (Çeviren). (1998). Mahmud Nedim bin Tosun Aşçıbaşı. İstanbul: YKY.
Işın, M. (haz) (2018). Fenn-i Tabahat 1340-41. İstanbul: Kitap Yayınevi.
İmer, İ. (1976). Tatlıdan Tuzluya Türk Sofrası Alaturka-Alafranga Yemekler ve Tatlılar. İstanbul: Geçit Kitapevi.
Kasapoğlu, T. (1977). Aile Yemekleri ve Sohbetleri. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitapevi.
Kut, T. (1985). Açıklamalı Yemek Kitapları Bibliyografyası. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları:67.
Kut, G. (1986). Et-Terkibat Fi Tabhi’l- Hulviyyat. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları.
Kut, C (haz). (1997). Mehmet Kamil (1844) Melceü’t Tabbahin (Aşçıların Sığınağı). İstanbul: Duran Ofset.
Kut, T. (haz). (2018). Ayşe Fahriye Ev Kadını. İstanbul: Çiya Yayınları.
Özener, M. E. (Çeviren). (2015). Ağdiye Risalesi. İstanbul: İşaret Yayınları.
Reindl- Kiel, H. The Chickens of Paradise, Official meals in the mid-seventeenth century Ottoman palace. The Illuminated Table, the Prosperous House, Food and Shelter in Ottoman Material Culture. Würzburg: Ergon Verlag.
Samancı, Ö. (2014). Osmanlı-Türk Mutfağı Üzerine Bir Değerlendirme: Yemek Kitaplarında Alaturka-Alafranga İkilemi, Yemek ve Kültür Dergisi.
Samancı, Ö. (2015). La Cuisine d’Istanbul au 19e Siecle. Rennes: 
PUR-PUFR.
Samancı, Ö. (2015). “Yenileşme ve Cumhuriyet Dönemlerinde İstanbul’da Yemek Kültürü“ İstanbul Tarihi. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Cilt-4: 200-215.
Samancı, Ö. (Çeviren). (2017). Yeni Yemek Kitabı. İstanbul: Çiya Yayınları.
Sefercioğlu, N. (1985). Türk Yemekleri (XVIII. Yüzyıla Ait Bir Yemek Risalesi). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Mifad. 
Şevket, A. (1920). Aşçı Mektebi. İstanbul: Suhulet Kütüphanesi. Tezcan, S. (1998). Bir Ziyafet Defteri. İstanbul: Simurg.
Tovmasyan, T. (Çeviren). (2008). Bogos Piranyan Aşçının Kitabı. İstanbul: Aras Yayınları. 
Tovmasyan, T. (Çeviren). (2010). Mükemmel Yemek Kitabı. İstanbul: Aras Yayınları. 
Yerasimos, S. (2002). Sultan Sofraları 15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Saray Mutfağı. İstanbul: YKY.
Yael, N. (2000). Evde Taylorizm: Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarında Ev İşinin Rasyonelleşmesi (1928-1940), Toplum ve Bilim 84 (Bahar): 51-74.
Yeğen, E. M. (1944). Alaturka ve Alafranga Yemek Öğretimi. İstanbul: İnkılap Yayınevi.
Özge SAMANCI, Doç. Dr., Özyeğin Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, Çekmeköy Kampüsü, Nişantepe Mah. Orman Sok. 34794 Çekmeköy, İstanbul.
E-posta: ozge.samanci@ozyegin.edu.tr ORCID: 0000-0001-6539-8468.

28 Eylül 2020 Pazartesi

Muhacir Mutfak Kültürü Ve Muhacir Yemekleri Nelerdir?

 Muhacir Mutfak Kültürü Ve Muhacir Yemekleri Nelerdir?

Sahrap Soysal

Bursa’ya göç etmiş Bulgaristan ve Balkan Türkleri, mutfak kültürünü de Gastronomi Haritamız'da bu topraklara taşdı. Büyük bir zenginlik olan Muhacir ya da Macır lezzetlerini mutlaka tatmalısınız.

Tarihsel süreç içinde geleneksel mutfaklarını, göç ettikleri, yerleştikleri topraklara taşıyan, aktaran, yaşatmaya çalışan, unutulmaması için gayret sarf eden tüm soydaşlarımıza, bir yemek yazarı olarak teşekkür etmek isterim.

Çünkü ata-dede topraklarından taşıdıkları yöresel mutfaklarının, yeme-içme alışkanlıklarının aslında kimliklerinin bir ifadesi, bir kültür mirası olduğunu çok iyi biliyorlar.

13. yüzyılda Osmanlı Devleti, Balkanlar’a Konya, Karaman’dan ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden Türkleri, Balkan topraklarına göndermiştir.

Osmanlı yönetiminden sonra çeşitli baskılar görmelerine rağmen, gelenek ve göreneklerini özenle koruyan Bulgaristan göçmeni Türk vatandaşlarının, soydaşlarımızın bu topraklara taşıdıkları mutfak kültürleri büyük bir zenginliktir.

Bugün size 1980’li ve 1990’lı yıllarda çoğunlukla Bursa’ya göçmüş Bulgaristan göçmeni Türk vatandaşlarının, soydaşlarımızın mutfağından bahsetmek istiyorum. Bu yemekleri lezzetlendiren en önemli baharat, bir tür bitki olan çubrika, çıbrıka, zater, sater de denilen mercimek otudur.

Kekiğe benzeyen bu bitki, etli ya da tavuklu yemeklerin, sosların olmazsa olmazıdır. Çok sevilen sucuk içine de çubrikayı bolca koyarlar.

Başlıca Muhacir Yemekleri Nelerdir?
Özellikle et, süt ve süt ürünleri, hamur işi ağırlıklı beslenme tarzının ağırlıklı olduğu “Muhacir” ya da “Macır” mutfağının başlıca yemeklerini şöyle özetleyebiliriz...

Başlıca Muhacir Yemekleri Düğün pidesi: 
Ateşte gevrettikleri yufkaların arasına tereyağlı suyu gezdirip sonra da kat kat dizdikleri bir çeşit börektir.

Başlıca Muhacir Yemeklerinden Milinka: 
Süt, un, yumurta ve mayayla hazırladıkları hamur, yumurta sarısı büyüklüğünde yuvarlak bezeler yapılır. Sonra da bir tepsiye yan yana dizerler. Üzerine un kavurup, serpip fırına verirler. Fırından çıkan hamurların üzerine pudra şekeri serpip servise sunarlar.

Başlıca Muhacir Yemeklerinden Tutmanik: 
Süt ve yumurtayla mayalı bir hamur tutulur. Sonra yufka şeklinde açılıp, üzerine tereyağı gezdirilip peynir serpilir. Rulo şeklinde sarılıp, kesilerek tepsiye koyulur ve fırınlanır.

Başlıca Muhacir Yemeklerinden Supatopçata: 
Soğan ve kıymayla misket köfteler hazırlanır. Şehriye yağda kavrulur, suyu eklenir ve kaynayınca köfteler ilave edilip pişirilir.

Başlıca Muhacir Yemeklerinden ve nefis Hamur İşi Tariflerinden Kulak: 
Mantıya “kulak” derler. Neredeyse bir kulak büyüklüğünde açılan hamurun içine kıymalı içi koyup, kapatırlar. Haşlayıp, sarımsaklı yoğurtla tüketirler.

Başlıca Muhacir Yemeklerinden Höşmerim: 
Çok uzun süre şekerle kaynatılan, koyun sütüyle yapılan bir çeşit muhallebi.

Başlıca Muhacir Yemeklerinden Hamuraşı: 
Kalın açılıp iri kesilmiş ev eriştesi kıvamındadır.

Başlıca Muhacir Yemeklerinden Paprikas: 
Yaz aylarında çok yapılan ve çok sevilen bu yemekte; biber, soğan, domates, patlıcan gibi sebzeler kavrulur.

Pomakların da zenginliği
Bütün bu yemeklerin yanı sıra, çok ünlü bir hamur işi olan dızmana, kırma börek, tulumba tatlısı, baniçka, lahana turşusuna sardıkları et dolması da çok sevilen lezzetleri arasındadır.

Muhacir mutfağı Macır mutfağından bahsederken Pomakları anmadan geçmek olmaz.

1893 harbinden sonra Anadolu’ya, Trakya’ya göç eden ve 93 Macırları olarak da bilinen Pomakların da kendine has mutfakları vardır. Sütlü biber, mamzana, Pomak pilavı, dudove, fasulyeli kırmızı biber dolması ve mişmaş geleneksel lezzetlerden bazılarıdır.

26 Eylül 2020 Cumartesi

Balıkların Dahi Hakkını Ayıran "Aşçı Yahya Baba" Kimdir?


Balıkların Dahi Hakkını Ayıran "Aşçı Yahya Baba" Kimdir?

Bereket timsali 'Aşçı Yahya Baba'nın' ritüeli her hafta gerçekleştirilecek
Sultan II. Bayezid Külliyesi mutfağından Aşçılık mesleği hakkında Aşçı Yahya Baba olarak bilinen ve bereketlendirdiği yemeklerinin artanıyla balıkları besleyen aşçının geleneği Trakya Üniversitesince sürdürülecek.

Edirne'de, Osmanlı döneminde yemeklerin kalanıyla Tunca Nehri'ndeki balıkları besleyen Aşçı Yahya Baba'nın ritüeli her hafta gerçekleştirilecek.

Osmanlı döneminin en önemli sağlık, eğitim ve sosyal dayanışma komplekslerinden sayılan Sultan II. Bayezid Külliyesi'nde bereketlendirdiği yemeklerinin artanıyla balıkları besleyen aşçının geleneği Trakya Üniversitesince sürdürülecek.

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, yaptığı açıklamada, Mutfak tarihimizde 15. yüzyılda hekimlere, hastalara ve ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtımı sonrası artan pilavları, külliye yanındaki Tunca Nehri'ne balıkları beslemek amacıyla dökmesiyle bilinen aşçıbaşı Aşçı Yahya Baba'nın aynı zaman da bir mutasavvıf olduğunu söyledi.

Aşçı Yahya Baba'nın, Osmanlı medeniyetinin sadece insanlara değil her canlıya verdiği değeri çok güzel ortaya koyduğunu ifade eden Rektör Tabakoğlu, Aşçı Yahya Baba efsanesini şöyle anlattı:

"Külliyenin hemen yanından nehir geçiyorsa balıkların da hakkı vardır' diyerek pişirdiği pilavlardan onlara ikram eder. Yahya Baba şikayet edilir ancak o bereketli elleriyle herkesi doyurmakla beraber balıkların hakkını yine ayırır. Yine şikayet edilir. 

Bu sefer padişah tebdili kıyafet ile geldiği nehir kenarında Yahya Baba'yı balıklara pilav atarken görür ve kızar. 'Devletin mülkünü zayi etmeye utanmazsın' der. Yahya Baba susar, o anda balıklar dile gelir. 'Hünkarım sizin mülkünüzde bizim hiç mi hakkımız yok' derler.

Padişah neye uğradığını şaşırır. Yahya Baba o anda 'sırrımız ayan oldu' der ve orada ruhunu teslim eder. İşte orada hemen duvarın dibinde yatmaktadır. Bize çok güzel bir şey öğretmiştir ve o öğrettiği güzelliği biz de yaşatacağız."

Tabakoğlu, geçen hafta Aşçı Yahya Baba'nın anısının da yaşatıldığı Trakya Üniversitesi İmaret Müzesi'nin, TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan tarafından açıldığını anımsatarak, Erdoğan'ın Aşçı Yahya Baba'nın ritüelini de canlandırdığını ifade etti.

Rektör Tabakoğlu, bu ritüelin gerçekleştiği günü bundan sonra her hafta devam ettireceklerini kaydetti.

Aşçı Yahya Baba Kimdir?
Aşçı Yahya Baba Hazretleri - Edirne
(d.? / ö.?)

Edirne velilerindendir. Doğum ve vefat tarihleri belli değildir. Hayatı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. On beşinci asırda yaşamıştır. Tunca kenarında, Sultan külliyesinde aşçıbaşılık yapardı. Pişirdiği güzel yemekleri yiyip, Yüce Allah'a şükreder "devma-ı devlet, nasib-i cennet" diye dua ederdi. 

Yemekten sonra sohbet ettiği zaman: "Vücudunu gıda ile besleyen şeklen pehlivan olur. Ruhunu Allah aş­kıyla dolduran gönülden evliya olur. Helal lokma ibadet ettirir, haram lokma ise kötü yola sevk ettirir. Sizin karnınız toksa, hüner başka açları da görmektir" buyururdu. Aşçı Yahya Baba Hazretleri, askerlerden arta kalan pirinç pilavını Tunca nehrine döker, onları da balıklara yedirirdi. 

Bir gün hazineden fazla pirinç aldı­ğı için pilavın her gün arttığını ve fazlasını nehre döktüğünü Padişah II. Bayezid'e ihbar ederler. Padişah da: "Yahya Baba! Bu yaptığın israf değil midir?" demesi üzerine, binlerce balık başını sudan çıkarıp: "Sultanım! Devletin artığını bize çok mu görüyorsun? Senin devletinin ikramı sadece insanlara mıdır?" dediler. Aşçı Yahya Baba orada secdeye kapa­narak ruhunu teslim etti. 

Onun büyüklüğünü anlamayanlar yaptıklarına çok pişman oldular. Muhteşem bir cenaze merasimi ile külliyenin kuzey tara­fındaki bahçeye defnedildi.

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.

24 Eylül 2020 Perşembe

Menü Danışmanlığı...

Menü Danışmanlığı...

Yeni açacağım restorana nasıl bir menü yapmalıyım?
Restoran menüsü yaparken nelere dikkat etmeliyim?
Yeni açtığım restorana Kendim bir menü yapsam olur mu?
Acaba restoran menüsü yaparken arkadaşlarımı da çağırsam faydaları olur mu?
Şehrin en iyi restoran menüsü nü nasıl yapabilirim?
Çok para harcadım restoran menüsüne ’de niye para vereyim?
Örnek bir restoran menüsü yaparken menü danışmanlığı almalı mıyım acaba?
Restoran menüsü yapılırken menü maliyetleri nasıl hesaplanır?
Nasıl bir menü planlaması yapmalıyım? 
Restoranımın konumunu neye göre ayarlamalıyım?
Yeni restoranıma yiyecek ve içecek danışmanlığı alsam restoran menümü de yaparlar mı?
Restoran danışmanlığında menü danışmanlığı’ da var mı?
Restoranım da Mutfak danışmanlığını yapan kişi restoran menümü ’de yapar mı?
Yeni restoranıma beyaz yakalılar gelmeli mi?
Ofis çalışanlarının öğle yemeği beni kurtarır ‘mı?
Yeni restoranıma çok profesyonel bir mutfak şefi almalımıyım?
Yoksa yeni mutfak şefimi kendi yemek menüme göre kendimmi yetiştirmeliyim?
Yeni restoranıma menü yaparken yemeklerde kullanılan malzemeler birbirini nasıl tamamlar?
Uluslararası standartlara sahip bir restoran menüsü kaç bolümden oluşmalıdır?
VIP standartlarında bir restoran menüsünde nasıl işaretler bulunmalıdır?
Yeni açtığım restorana yemek menüsü yaparken şehirdeki başka restoran menülerini de dikkate almalımıyım?
Yeni açtığım restoranda Seçenekli MenülerAktivite & Banquet MenüleriDüğün Menüleri  olmalımı?
Restoran yemek menüsü yaparken kaç çeşit yemek koymalıyım?
Restoran menüsü yapmak çok mu zor?
Yeni restoran menüsü yaparken hangi yemekleri koymalıyım? 
Şehrin en iyi restoranını açtıysam eğer yemek menüsünü en iyisi olarak yapmalıyım.
En iyi restoran yemek menüsü nasıl yapılır?
Yeni restoranımda hangi menü çeşitleri olmalı?
Restoranımda islerim çok kötüye gidiyor acaba yemek menümden kaynaklanıyor olabilir'mi?
Yeni restoranımda hiç para kazanamıyorum acaba yemek maliyetleri yanlış mı hesaplandı?
Yeni açtığım restorana kaç tane yemek menüsü yapmalı mıyım?
Yeni restoranıma vejeteryan menüsü yapmalı mıyım?
Yeni açtığım restorana çocuklar için yemek menüsü yapmalımıyım?
En iyi restoranıma şefin tavsiyelerinin içerdiği yemek menüsü yapmalımıyım?
Geçmişte bu konuda çok sıkıntı yasayanlar olmuş, komple ekip işi bırakmış, istemiyorum kardeşim !!! ben kendi mutfak ekibimi kendi restoran menülerime göre kendim yetiştirtmek için mutfak danışmanlığı alacağım...
Menüde "Restoran Menüleri" hangi yemekler olacak, peki Menü'de yemek fiyatları ne olacak? 
En iyi restoran sistemimi en doğru bir şekilde kime kurdurabilirim?
Restoranıma o popüler şefi almak istiyorum ama mutfağımı yönetebilir mi? Çünkü o bir şovmen acaba kaç restoran açtı? Kaç restoran menüsü yaptı? Alaylı bir şef mi yoksa okullu bir şef mi?

Daha fazlası için İLETİŞİM bilgilerimden bana ulaşabilirsiniz…

İlgili bazı yazılarımı'da inceleyebilirsiniz...

Yeni Restoran Açarken Nelere Dikkat Etmeliyim?
Şehrin En İyi Restoranlarına Nasıl Sahip Olabilirim?
Kesin Başarı İçin Restoran Danışmanlığı Almalımıyım?
Yeni Restoran Açmak İsteyenlerin En Çok Sorduğu Sorular?
Kalıcı Bir Restoran Sahibi Olabilmek İçin Dikkat !!!

Menü Danışmanlığı


Dry Edge "Çürütme" Ve Baharat İle Soslama Teknikleri...


Dry Edge "Çürütme" Ve Baharat İle Et Soslama Teknikleri... "
Şef Mustafa POLAT"

Güney Amerika ülkesi Arjantinin başını çektiği dry edge tekniği Ülkemizde çok yaygın bir şekilde talep görmeye başladı.

Peki nedir bu dry edge tekniği?
Dry edge tekniği etlerin yağ, kemik ve sinir oranlarına göre 0 derecede 3 ile 4 hafta arası dinlendirilerek yumuşatma tekniğidir.

Biz buna Türkçe (çürütme) ve dinlendirme diyoruz...
Peki gerçekten bu tür dinlendirme tekniği mantıklı mıdır diye düşünürseniz evet olması gereken de odur.

İkinci bir konu ızgara etlerin baharatlanarak pişirme tekniği...

Kırmızı ve beyaz etler mutlaka soslandırılırken aşırı baharattan kaçınılmalıdır. Kırmızı etleri +4 derecede 4 gün dinlendirildiğinde bile soslanmadan pişirilebilir.

Çünkü bir porsiyon etin pişme sürelerini düşünürsek o sürede baharatlar yanmış olacak ve acı bir ızgara yemiş olursunuz.

Her türlü taze baharatı, etleri servis yaparken kullanmak daha mantıklıdır.

Baharatı ön plana çıkarmak hem eti bozar hem midenizi... Karbon monoksit oranı sıfırlanmış közde et pişirmek işin en sağlıklı yönüdür.

şow yapma uğruna etleri baharatlarla doldurup ızgarada pişirmek son derece yanlış bir tekniktir. hele hele acı toz ve pul biberle etleri baharatlayıp pişirmek daha da yapılmaması olan bir tekniktir..

En iyi et pişirme teknikleri dinlendirerek yumuşatma tekniğidir.

Baharatlar ve salça asla et soslama tekniğinde kullanılmamalıdır.

Et Nedir? Et Çeşitleri Nelerdir? Et'in Özellikleri...

  Et Nedir?  Et Çeşitleri  Nelerdir? Et'in Özellikleri... Türk aşçı haberleri ve güncel mutfak haberleri olarak aşçılık kütüphanesinde &...