17 Kasım 2020 Salı

Moleküler Gastronomi Kavramı & Moleküler gastronomi Gastronomi eğitimi


 Moleküler Gastronomi Kavramı & Moleküler gastronomi Gastronomi eğitimi


Sorumlu Yazar, Menekşe CÖMERT "A" 
Osman ÇAVUŞ "B"

Teknolojinin hızla gelişmesi birçok alanda olduğu gibi gastronomi alanında da farklı ekipman ve tekniklerin kullanılmasına imkan sağlamış tır. Bu çalış mada gastronomi dünyasında son yıllarda oldukça popüler hale gelen moleküler gastronomi kavramının detaylı olarak incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışma sonucunda moleküler gastronomi tekniklerinden sadece şeflerin yararlanmadığı bu tekniklerden gıda sektörü, bilim adamları ve öğrenciler gibi birçok kişinin de faydalandığı görülmektedir. 

Moleküler gastronomi tekniklerinin halen dünyanın ünlü şefleri tarafından sürekli geliştirilerek kullanıldığı da anlaşılmaktadır. Moleküler gastronomi teknikleri uygulayan şefler en başarılı şefler arasında gösterilmektedir. Bu şeflerin birçoğunun gastronomi alanında eğitimli olduğu gözlemlenmekte ve moleküler gastronomi tekniklerini uygulama konusunda üniversiteler ile ortak çalışmalar yaptıkları görülmektedir. Ülkemizde bu konuda eğitim veren okullarda ders programları içerisinde daha fazla yer verilmesi ülkemizdeki gastronomi gelişimi açısından önemli olacağı ve dünya gastronomisi ile rekabet edecek konuma gelmesi düşünülmektedir.

Giriş
Beslenme, kişilerin gelir seviyelerinin yükselmesi, teknolojinin daha gelişmiş makineler ve yöntemlerle yeni ürünler üretme fırsatını vermesiyle birlikte artık bir ihtiyaç olmaktan çıkıp bir zevk haline dönüşmüştür. Böylece geleneksel mutfakta değişiklikler yaşanmış yeni gastronomi akımları doğmuştur (McGee,2004;Mielby ve Frost,2010). Gıdalara ve yemek pişirmeye dair son dönemde yaşanan ilginin artması ile birlikte, yediklerimizin doğası ve etkileşimlerini belirleyen kimyasal ve fiziksel ilkeleri anlama isteği de artmıştır. Bu gelişmeler karşısında özellikle küreselleşen ekonomide rekabet gücünü koruyabilmeleri için yiyecek içecek işletmeleri kendi mutfaklarında sürekli yeni ürün ve bu ürünlere farklı pişirme ve sunma teknikleri uygulama arayışları içinde olmuştur. (Santich, 2004). Böylece moleküler gastronomi uygulamalarına mutfaklarında yer vermeye başlamışlardır.

“Yiyecek ve içecekleri biyokimyasal ve fiziki- kimyasal süreçlerden geçirilerek değişik şekil ve tatlarda hazırlayarak sunmak” olarak tanımlanabilen özgün, yaratıcı ve yenilikçi bir teknik olan moleküler gastronomi uygulamaları 1990’lı yıllarda dünya mutfaklarında adından söz ettirmeye başlamıştır (Santich, 2004). Bugün tüm mutfak dünyası özellikle Michelin yıldızlı restoranlar bu teknikleri kullanarak birbirlerine karşı üstünlük sağlamaya çalışmaktadır. 

Michelin yıldızlı restoranlarda çeşitli sebze ve meyvelerden yapılan yapay havyarlardan, deniz yosunu ve bitkilerinden elde edilen köpüklerden, makarna yerine jölelerden yapılan spagettilerden, kaz ciğerinden yapılan mısırlar gibi birçok yeni ürünler sunmaya başlamışlardır (Akerdem,2009; Aduriz, 2012). Bu düşünceyle şefler mutfaklarında kendilerini sürekli yenileme ve sanatlarını daha özgürce sunabilme çabaları içerisine girmişlerdir. Bu durumun sonucunda işletmeler gelen konuklarının da değişik ve farklı tatlar arama beklentilerini fazlasıyla karşılayabilme olanağını yakalamışlardır. Bu yeni akım tüm dünyada konuşulan ve ilgi gören yeni bir mutfak akımı olmaya başlamıştır (Tüzünkan ve Albayrak,2015).

Moleküler gastronominin bu denli hızlı bir şekilde mutfaklarda yer alması ve bu teknikleri kullanan şeflerin çalıştıkları işletmeleri ve kendi isimlerini gastronomi dünyasına tanıtmaları, dünyada birçok gastronomi okulunun bu teknikleri kendi ders programlarında yer vermesi moleküler gastronominin önemini bir kez daha ortaya koymuştur(Sarıoğlan, 2014).

Moleküler Gastronomi Kavramı Ve Gastronominin Gelişimi
“Gastronomi” kelimesi ilk olarak Antik Yunan'da kullanılmıştır. Yunanca da mide anlamına gelen "Gastro" ve kural ya da düzenleme anlamına gelen "Nomos" sözcüklerinin birleşmesinden oluşturulmuştur. Sicilyalı Yunan Archestratus MÖ 4. yy'da Akdeniz bölgesini temsil eden ilk yemek ve şarap rehberi olan Gastronomia adlı bir kitap yazmıştır. Archestratus en iyi ne yenilip ne içildiğini ve bunların nereden bulunduğunu keşfetmek için birçok seyahat yapmıştır ve turizm ile gastronomi kavramı arasındaki ilk ilişkiyi bulmuştur.(Santich,2004).

Literatürde birbirinden farklı, çok sayıda tanımlama bulunmaktadır fakat gastronominin tanımını yapan ilk kişi 17. yy'da yaşamış Tadın Fizyolojisi adlı kitabı ile bilinen Brillat Savarin'dir. Brillat Savarin'e göre gastronomi kavramı "insan beslenmesi ile ilgili olan her şeyin sistematik olarak incelenmesidir."( Yılmaz ve Bilici,2013) Tarihsel ve etimolojik olarak gastronomi ise; nerede, ne zaman, ne şekilde ve hangi kombinasyonlarda ne yeneceği ve içileceği hakkında tavsiye ve rehberlikle ilgili olarak açıklanmaktadır. 

Gastronomi ayrıca yeme içmenin zevkini arttıran, yiyecek, içecek ve bunların seçimine dair bilgi ve becerilere sahip olunan bir yaşam sanatıdır(Santich,2004). Geniş anlamı ile gastronomi; insanın beslenmesini ilgilendiren her konuda sağlanmış kapsamlı bilgi birikimidir. Gastronominin amacı; mümkün olan en iyi beslenme ile insanın korunması ve hayattan zevk almasının sağlanmasıdır. Gastronominin işlevi; temel ilkelere dayanarak, yiyecek haline dönüştürülebilecek her şeyi arayan, sağlayan ve hazırlayan herkese rehberlik de sağlamaktır (Sánchez-Cañizares ve López-Guzmán, 2012).

1980’li yıllarda moleküler gastronominin tanıtımının çok gerekli olduğu düşünülmüştür. O dönemlerde bilim sadece gıda bileşenlerinin kimyasal kompozisyonunu ya da endüstriyel süreçlerini dikkate almaktaydı. İnsanların ürettiği günlük yemekler hakkında neredeyse hiçbir çalışma yapılmamaktaydı. Örneğin Klasik Gıda Kimyası gibi kitaplar mutfak dönüşümü hakkında neredeyse hiçbir şey içermiyordu.(This,2013)

Moleküler gastronomi ise yemekle bilimi bir araya getirerek yiyeceklerin pişirme esnasında birbirlerine dönüşümlerini incelemektedir (Vega and Ubbink,2008 ).Yani bu akım daha çok iyi yemeğin arkasındaki bilime odaklanmaktadır (Snitkjaer,2010). Bu yüzden moleküler gastronominin sadece bir yemek pişirme türü olarak görülmesinin yanlış olduğu düşünülmektedir (Vega and Ubbink,2008;Yılmaz ve Bilici,2013).

Temel amacı mevcut durumu iyileştirmek, yeni yiyecek hazırlama yöntemleri geliştirmek ve bunların sonucunda hazırlanan ürünün tadının her seferinde aynı olmasını sağlamak olan moleküler gastronominin ilk çalışmalarını 1969 yılında Oxford üniversitesinin fizik bölümünün başkanlığını yapmakta olan Prof. Nicholas Kurti Kraliyet Enstitüsü'ndeki "Mutfaktaki Fizik" dersini vererek başlamıştır. 

Bu ders sırasında yüzyıllardır devam eden mutfak serüveninin bilimsel değil, geleneksel temel üzerinde geliştiğini ifade etmek için "Bilim olarak yıldızların içindeki ısı derecesini biliyoruz ama ne yazık ki bir suflenin içindeki ısı derecesini bilmiyoruz." demiştir (Yılmaz ve Bilici,2013). 

Bunun sebebi ise insanlar gıda alanında yeni şeylerden korkma gibi önemli bir reflekse sahiplerdir bu yüzden gıda alanı düşünüldüğünde çok yavaş ve küçük değişimler bulunmaktadır (This,2013). Prof. Kurti daha sonra yumurta pişirmek için en uygun sıcaklığı tespit eden Macar fizikçi Herve This ile tanışmış ve birlikte birçok çalışma düzenlemişlerdir (Yılmaz ve Bilici,2013). 

1988’de Herve This Fransızca ‘Casseroles et Eprouvettes’ adında ve İngilizceye ‘Molecular Gastronomy’ olarak çevrilen bir kitap yayınlamıştır. Bu konu üzerine birkaç kitap daha çıkmıştır (Linden,2008). Herve This'e göre; Aşçılık faaliyetlerinin üç bileşeni olarak; yani sosyal, sanat ve teknik olduğunu bilerek, disiplinin bilimsel programı da üç parça da düşünmemiz gereklidir. Bunlar; (1) mutfağın teknik bileşenini keşfetmek, (2) bilimsel olarak mutfak faaliyetlerinin sanat bileşenini keşfetmek, (3) sosyal bileşeni keşfetmektir (Linden,2008).

Teknik ile ilgili olarak yemeklerin tanımı (örneğin reçel termal olarak meyveleri su ve sükroz ile işlemekle elde edilir) ve hassasiyetler (meyveleri beyaz tutmak için limon suyu eklenir )ile kültürel tartışmaları ve teknik olamayan türde çeşitli bilgileri içeren üçüncü bir kısım arasında bir fark oluşturulmuştur (This,2013). 

Moleküler Gastronomi alanında çalışma yapmış diğer önemli isimlerden birisi de 2004 yılında vermiş olduğu bir tebliğde gastronomiyi "Yiyecek ve içeceklerin insana zevk ve keyif veren özelliklerinin bilimsel incelenmesi" başka deyişle " lezzetli olmanın bilimidir" diye tanımlayan Prof. Harold McGee'dir (McGee,2004;Mielby ve Frost, 2010). Pişirme üzerine temel bilgilerin sistematik bir şekilde analizi ve toplanmasının güzel bir örneği Harold McGee’nin ‘ Gıda ve pişirme üzerine: Mutfak ilimi ve bilimi’ eserinde yer almaktadır. 

Bu yönde daha önceki farklı bir çalışma ise Fransız bilim adamı Edouard Pomiane tarafından yapılmıştır. (Linden,2008). Fransa’nın en ünlü mutfak bilimcilerinden Herve This Amerika’da piyasaya çıkan ‘Moleküler Gastronomi: Lezzetin Bilimini Keşfetme’ adlı kitabıyla bu yeni mutfak akımının öncülerindendir. Bu kişi aynı zamanda ‘lezzetin’ bilimiyle ilgilenen bir kimya doktorudur. 

Günümüzde bu moleküler teknikleri uygulayarak ünlenen Heston Blumenthal, Ferran Adria (el Bulli), Juan Mari Arzak (Arzak restoran), Martin Berasategui, Andoni Luis Aduriz(Mugaritz restoran) Pedro Subijana (Akalere restoran) gibi ünlü şefler ile dünyaca ünlü mutfakların temelini atan Dr. Herve This ve arkadaşları tarafından atılmıştır. This’e göre ‘moleküler gastronomi’ : “ yiyecek ve içecekleri biyokimyasal ve fiziki-kimyasal süreçlerden geçirilerek değişik şekil ve tatlarda hazırlayarak sunmaktır”. 

Bu kavram geleneksel olarak tanımlanmış yemek özelliklerini fiziksel ve kimyasal olarak açıklamak suretiyle, bunlardan elde edilen lezzetlerin nasıl maksimize edildiğini ve nasıl yepyeni lezzetler yaratılabildiğini inceleyen bilim dalı anlamına gelmektedir(Kırım,2009; VegaveUbbink,2008).

Erice’de (Sicilya) 1992 yılında “ Uluslararası Moleküler ve Fiziksel Gastronomi Çalıştayı” adıyla düzenlenen kongreye yalnız şefler ve bilim adamlarının katılmaları istenmiş ve her tartışmadan sonra deneysel sunumlar yapılmıştır. ‘Moleküler Gastronomi’ adının dünya şefleri arasında tanınmasına bu kongre yol açmıştır. 

Böylece ilk kez şeflerle bilim adamları arasında iletişim başlamıştır. Örneğin Oxford yakınlarındaki ünlü bir restoranın şefi Raymond Blanc, “sirkeyi kaynatınca asiditesinin azaldığını” gözlemlemiş ve Kurti ve This’i arayıp bunu açıklamalarını istemiştir. Ancak laboratuvar çalışmaları sonucunda, farklı sirkelerin içeriklerinin farklı olacağından dolayı, kaynatmanın asiditeyi azaltacağına dair bir şey söylemenin mümkün olmayacağı sonucuna varılmıştır( Kırım,2009; This, 2011)

Bu alanda yapılan kongrelerle ve bu kongrelere daha fazla sayıda restoran şefi ve bilim adamının katılımıyla moleküler gastronomi konusuna ilgi her geçen gün hızla artmıştır. Son yıllarda moleküler gastronominin bir kolu olan moleküler içecekler kapsamında bazı likör ve alkollü içecekler tabaklarda çatal bıçaklar ile yenilecek hale getirilmiştir. Bazen de küçük inci taneleri gibi boncuk haline getirilmiş viski parçaları su dolu bir kadehin içine konularak suyu içerken boncuk viskiler çiğnenenebilmektedir. 

Moleküler gastronomi denilen yeni mutfak yaklaşımında, yiyecek ve içeceklere sıvı nitrojen, enzim ve lazerlerle, yeni özellik ve şekiller kazandırabilir. Uzmanlar bu uygulamaları "Yiyecek ve içeceklerin insana zevk ve keyif veren özelliklerinin bilimsel olarak incelenmesi ve ona göre dönüştürülmesi" diye açıklamaktadır. Örneğin beynin tat alma işlevinin nasıl yerine geldiği ve bu bilgiyle bir yemekten en fazla nasıl keyif alınır konusu, moleküler gastronominin ilgi alanıdır. Yani, “lezzeti artırmanın bilimi” olarak ifade edilebilmektedir ( Kırım,2009; Krigasa ve ark.,2015).

Yeni bir mutfak eğilimi olarak adlandırılan moleküler gastronominin, yaratıcı mutfağın en heyecan verici gelişmesi olduğu bilinmektedir. Şefler müşterilerine sodyum aljinat ve kalsiyum ile yapılan sahte havyar, sebzelerden yapılan spagettiler ve sıvı azot kullanılarak yapılan dondurmalar sunmalarının moda olduğunu belirtmektedir. 

British Magazine Restaurant Dergisindeki (2004), sıralamada dünyanın en iyi 50 restoranı arasında ilk üçe girenler İspanya’dan El Bulli ve şefi Ferran Adria, İngiltere’den Fat Duck ve şefi Heston Blumenthal ve Fransa’da Paris’te restoranı bulunan Pierre Gagnaire’dir. 

2005’de ise Blumenthal ilk sırada ve Adria ise ikinci sırada yer almıştır. Burada dikkat çekici olan bu yetenekli ve popüler şeflerin üçünün de moleküler gastronomi tekniklerini mutfaklarında kullanmış olmalarıdır (This,2006). 2006-2007-2008 yıllarında dünyanın en iyi 50 restoranı listesinde ilk üç sırayı yine moleküler gastronomi uygulamaları ile ün kazanmış restoranlar 1.El 121

Bulli/İspanya, 2. The Fat Duck/İngiltere, 3. Pierre Gagnaire/Fransa almıştır (William Reed Business Media Ltd , 2015). 2009’ da yine ilk on sıra içinde ilk iki sırada 1. El Bulli ve 2. The Fat Duck yer alırken, 8.sırada Arzak/İspanya ve 9.sırada Pierre Gagnaire restaurantları bulunmaktadır. 2010 yılında ise El Bulli 2.sırada yer alırken, The Fat Duck ise 3.sırada yer almıştır (E, Özkan ve A.K, Kemer, 2016). 

2015 te El Celler De Can Roca ilk sıraya yerleşirken 2. sıraya Osteria Francescana 3. sıraya ise Noma görülmektedir. Bugün bakıldığında ise 2016 yılında dünyanın en iyi 50 restoranında ilk sırayı şef Massimo Bottura’nın Osteria Francescana’sı alırken 2. sırada ise El Celler De Can Roca ve 3. sırada ise şefliğini Daniel Humm’un yaptığı Eleven Madison Park restoranı almaktadır. Bu restoran ve şeflerin ortak özelliklerinin moleküler gastronomi tekniklerini geliştirerek kullanmaları olduğu görülmektedir.

Moleküler Gastronomi Uygulamalarından Örnekler
Bu yeni mutfağın en önemli özelliği, teknolojinin sunduğu imkânlardan faydalanılarak malzemelerin moleküler yapılarıyla oynamak ve aynı zamanda da bir araya gelmesi düşünülmeyecek malzemeleri birlikte sunmaktır. Örnek olarak havyarlı dondurma, yosunlardan yapılan çeşitli tatlılar verilebilir. Moleküler gastronomide şeflerin mutfağa ve malzemelere yaklaşımları bir biyokimyacının yaklaşımına çok benzemektedir. Örneğin yemek yapımında şu teknikler kullanılmaktadır: 

Pulverizasyon (Maddenin gaz halden sıvı hale geçmesi veya suda çözülmesi), emülsifiye ediciler (Bir sıvının başka bir sıvının içerisinde çözünmeden dağılmasıyla oluşan heterojen bir karışım elde etmeye yarayan maddeler), santrifüj (Yüksek devirde dönme yaparak merkezkaç kuvveti oluşturan ve bu kuvvetle özgül ağırlıkları farklı maddelerden oluşmuş homojen ve heterojen karışımları ayırmaya yarayan işlem ve alet) dir (Bluementhal ve Lister, 2005;Kırım,2009). 

Şef Ferran Adria, ünlü “köpük” yöntemini geliştirmiş ve bu teknikle örneğin havucun ya da limonun veya deniz yosununun moleküler yapısını bozup bunları bir sabun köpüğü şekline dönüştürmüştür. Bunun sonucunda kullandığı malzemelerin aromaları daha yoğun hale gelmektedir ve lezzet aşırı derecede artmaktadır(Kırım,2009).

Moleküler gastronomi teknikleri kullanılarak; küreleşen sıvılar (meyve ve sebze patlakları), yiyeceklerde yoğun aromalar oluşturulması, sıvı nitrojen kullanılarak yapılan yiyecekler, alışılmamış sıcaklıkta yiyeceklerin sunumu, köpük tekniği kullanılarak yiyeceklerin sunulması, sous-vide tekniği ile hazırlanan yiyecekler ve sıcak jöleler hazırlanabilir. Bu uygulamalara örnekler ise aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

Küreleşen Sıvılar (Meyve ve Sebze Patlakları)
Püre ya da sıvı haline getirilmiş gıda malzemelerine mükemmel ‘küresel’ şekiller verilebilir. Dışta top gibi bir sargı malzemesi oluşturulup içinde sıvı bir malzeme bulunabilir. Bu şekilde ağza atılan top ısırıldığında top patlayıp, içinden sıvı şeklinde bir lezzetin ağza yayılması sağlanabilir. Bu alandaki ilk uygulamalara örnek olarak; El Bulli’nin Kavun Havyarı, Mugaritz restoranın çilek patlağı ve Arzak restoranın çikolata şelalesi verilebilir (García-Segovia ve ark2014;Aduriz,2012).

Yoğun Aromalar
Karidesi sıcak doğal vanilya taneleri üzerinde sunmak, ya da bifteği elma ağacı talaşları ile işlemek veya sülünü saman- elma yanığıyla tütsülemek gibi sıra dışı aroma veren teknikler bu modern mutfaklarda kullanılmaktadır (Aduriz,2012).

Sıvı Azot
Azot gazı dünya atmosferinin yaklaşık %78’ini oluşturan, renksiz ve kokusuz bir gazdır, aynı zamanda nitrojen gazı olarak da bilinir. Sıvı azot ise bu gazın azot gazının sıvılaştırılmasından elde edilir. Yaklaşık -196 °C sıcaklığa sahip olan sıvı azot bu özelliğinden dolayı başta Tıp olmak üzere birçok sektörde kullanılmaktadır. 

Fakat son zamanlarda mutfaklarda Dünyaca üne sahip yenilikçi şefler sayesinde bu madde mutfaklarda sıkça kullanılmaya başlandı. Yiyecek ve içecekleri hemen dondurma, havaya maruz kaldığında buhar, sis ve etkileyici bulut oluşturmak için bu yönteme başvuruyorlar. Bu yöntem en çok hızlı dondurma yapımında ve çeşitli görsel sunumlarda kullanılmaktadır(Jones2011; Comfort Zone, 2014).

Moleküler gastronomi adlı mutfak ekolünün en ünlü uygulamalarından birisi de, sıvı nitrojen içinde yapılan dondurmadır. Bu tarif ilk kez, Scientific American adlı dergisinde 1994 yılında yayınlanmış olup başlığı "Kimya ile pişirme” olarak anlatılmıştır. Daha sonraki dönemlerde özellikle İspanya’da bazı şefler sıvı nitrojeni bazı etleri ve sebzeleri pişirmede kullanmışlardır. Bilindiği gibi nitrojen, çok hızlı soğutma sağlar. Bu yüzden çok tehlikeli olabilir, sıvı nitrojen ile çalışacak şeflerin mutlaka bu madde hakkında belli bir bilgi birikimine sahip olmaları gerekmektedir.

Alışılmamış Sıcaklık
Moleküler Gastronomi ekolünün bir diğer uygulaması ise, sıcak tüketilmesi beklenen gıdaları donmuş, soğuk tüketilmesi gereken ürünleri de sıcak servis etmektir. Örneğin; jelatini sıcak ve fuagra’yı (kaz ciğeri) donmuş olarak sunmak gibi ilk başta kabullenmesi zor gelen sıra dışı uygulamalar sunumaktadır (Kırım,2006).

Köpük Tekniği
Köpük formundaki yemek sosları İspanyadaki El Bulli restoranın şefi Ferran Adria, Arzak ve Andoni Luiz Aduriz’in uyguladıkları bir tekniktir. Bu tekniği ilk uygulayan şefler misafirlerini şaşırtmışlardır; fakat teknolojik mutfak ekipmanlarının (Thermomix, Pacojet) gelişmesi sonucunda artık herkes çok az doğal lesitin kullanarak istediği meyve ve sebzenin küplüğünü elde edebilmektedir (Aduriz, 2012).

Sous-Vide Tekniği
Sous Vide Fransızca bir terim olup, gıdaların vakumlanmış plastik torbalar içerisinde ve düşük sıcaklıkta uzun süre istenilen seviyede sıcaklık uygulanarak pişirilmesi şeklinde bir pişirme teknolojisi olarak tanımlanmaktadır. Sous Vide veya diğer adıyla vakumlu pişirme yöntemi teknolojisi, 1960’lı yılların başlarında ortaya çıkmış ve günümüzde özellikle et-balık ve bunların türevleri söz konusu olduğunda restoranlarda, catering hizmetlerinde ve gıda endüstrisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu tekniği ilk olarak 1970’de George Pralus tarafından kullanılmıştır. Çiğ ürüne düşük ısı uygulaması yapılarak denenmiştir. 

Daha sonra Ready (1971) tarafından ürün ısı geçirmez vakum poşetler içerisine konularak pişirilmiş ve oluşturulan teknik üzerinde farklı zaman/sıcaklık uygulamaları denenmiştir. Esas itibariyle hazır yiyeceklerin bir tür soğuk depolama tekniği olan Sous Vide teknolojisi ile temel bilgileri ve uygun cihazları kullanarak herkes tarafından sağlıklı ve lezzetli yemekler hazırlanabileceği düşünülmektedir. 

Şef Aşçılar daha gelişmiş bilgi ve teknolojik cihazlarla mükemmel yemekler yaratarak menülerini zenginleştirebilirler. Özellikle michelin yıldızlı şefler sous vide tekniğini kullanarak sıcaklığı istedikleri seviyede tutma avantajını kullanıp çok farklı ürünler sunmaktadırlar. Örneğin poşe edilmiş yumurtanın sarısının içine türüf mantarı sosu enjekte edilip yumurta sarısı ile farklı lezzet ve sunum yapılmaya başlanmıştır (Espinosa ve ark, 2015; Roldán ve ark, 2015)

Sıcak Jöleler
Moleküler gastronomi şeflerinin en çok kullandığı tekniklerin başında jöleleri sıcak sunmak gelmektedir. Normalde kullanılan gıda jölesi malzemeleri, gıda maddesi soğuduktan sonra jöle formunu almaktadır. Oysa agar- agar veya Kalsiyum Aljinat isimli maddeler kullanılarak, gıda maddesinin sıcakken bile jöle formunu muhafaza etmesi sağlanabilir. Bunun en güzel örnekleri olarak ise, İspanyol şefler tarafından hazırlanan çeşitli likörlerin jölelerini sıcak olarak sunmaları verilebilir.

Moleküler Gastronomi Uygulamalarında Kullanılan Bazı Katkı Maddeleri Agar-Agar
Agar-Agar kırmızı yosun ve deniz çimlerinden elde edilmektedir. Yüzyıllardan beri Asya mutfaklarında kullanılan bu maddenin herhangi bir kokusu ve tadı bulunmamaktadır. Gıdaları jöle formunda sunmak için kullanılmaktadır. Doğal gıda katkı maddeleri sıralamasında kodu E 406’dır. Dünya Sağlık Örgütü ve birçok ülke gıdalarda doğal katkı maddesi olarak kullanılmasına izin vermiştir. 

Doğal bir polisakkarit olan agar-agar, ABD ve Japonya'da, Rhodophyceae ailesinin (Gelidium amansii, G. cartilagineum) farklı deniz yosunları tarafından üretilmektedir (Sharma, 2015). Kıvam arttırıcı ve emülgatör bir özelliğe sahiptir. Birçok farklı üründe kullanılmaktadır. Kabul edilebilir günlük alım miktarında herhangi bir limit bulunmamaktadır. 

Fakat yüksek miktarlardaki konsantrasyonları, bağırsak mikroflorasının fermantasyonuna bağlı olarak gaza ve şişkinliğe neden olmaktadır. Agar-agar, bütün din grupları tarafından, yalnızca et yemeyen vejetaryenler ve etin yanı sıra süt ve süt ürünleri de yemeyen vejetaryenler tarafından tüketilebilir (Freitasa ve ark.,2012). Gıda üretiminde agar-agar kullanımının sağlıklı olması bazı ülkelerin 300 yıldan fazla kullanım tecrübesiyle garantilenmiştir. İngiltere, Almanya, Rusya, Fransa ve Polonya yasalarınca kullanılması kabul edilmiş ve onaylanmıştır. 

Amerikan FDA (gıda ve ilaç derneği) kuruluşu agar-agar’a GRAS derecesini vermiştir. (“Genel olarak sağlıklı kabul edildi.”). Çoğunlukla aspik, jöle, dondurma, reçel, yoğurt, şekerlemeler ve sütlü mamullerde kullanılmaktadır. Sıvı karışıma katılan agar –agar ısıtılarak yoğunlaştıktan sonra ateşten indirilmekte ve değişik formlardaki kalıplara dökülerek oda sıcaklığında soğumaya bırakılmaktadır. Bu kalıpların şeklini alarak jöleleşmektedir. Daha çok stabilizatör turta dolguları, süsleme jelleri, bezeler, pasta kaplama şekerleri, kurabiyeler, krem peynirler, mayalanmış süt ürünlerini yoğunlaştırmada kullanılmaktadır (Freitasa ve ark.,2012).

Algin ( Aljin)- Alginat (Aljinat)
Algin ( Aljin)- Alginat (Aljinat) kahverengi deniz yosunlarından izole edilen aljinatlar, gıda endüstrisinde çok amaçlı olarak kullanılırlar. Doğal bir polisakkarit olan aljinik asitin (E400) sodyum tuzudur (Freitasa ve ark.,2012). Kaynağı olan Aljinik asit, ABD ve İngiltere'de Phaeophyceae ailesinin (Macrocystis pyrifera, Laminaria digitata, L. cloustoni, Ascophyllum nodosum) farklı deniz yosunları tarafından üretilmektedir (Freitasa ve ark.,2012). Kıvam arttırıcı ve emülgatör bir özelliğe sahiptir. 

Birçok farklı üründe kullanılmaktadır. Kabul edilebilir günlük alım miktarı ise belirtilmemiştir. Kullanılan konsantrasyonlarında bilinen yan etkisi yoktur. Yüksek konsantrasyonları ise, demir alımının azalmasına neden olmaktadır (demiri bağlandığı için). 

Aljinik asit ve aljinatlar bütün din grupları, yalnızca et yemeyen vejetaryenler ve etin yanı sıra süt ve süt ürünleri de yemeyen vejetaryenler tarafından tüketilebilir. Dondurma, şerbet ve peynirlerde stabilizatör, sütlü puding ve jel halindeki sulu tatlılarda jelleştirici ve meşrubatlarda koyulaştırıcı, birada köpük stabilizatörü, mayonezde malzemeleri emülsifiye edici olarak kullanılmaktadır. Et, balık ve diğer benzeri ürünlerin kaplanmasında da film oluşturucu madde olarak yararlanılmaktadır. 

Aljinatlar ilk olarak 1920’lerde denizciler için hazırlanan konservelerde kullanılmıştır. Aljinat jelleri ısıya dayanıklıdır. Isı dönüşümsüz jel oluşturabilme özelliği nedeniyle sodyum aljinat pasta dolgularında süslerin pişirme sırasında erimeye karşı dayanıklılığını artırmak amacıyla kullanılmaktadır. Meyveli turta hazırlanmasında pastörizasyon ve pişime sırasında erimeye karşı stabil kalabilmektedir. 

Pasta ve keklere konan meyve parçalarının fırınlama esnasında yapılarının muhafazası ve düşük yağlı kremada köpük stabilizatörü olarak görev almaktadır(Krigasa ve ark., 2015; Aliste ve ark.,2000). Moleküler gastronomide sıvı maddelerin boncuk haline getirilmesine veya havyar görünümü kazanmasını sağlamak için aljinatlar kullanılmaktadır.

Ksantan Gum (Xanthan Gum)
Karbonhidratın Xanthomonas campestris ile bir saf kültür fermantasyonu ile üretilen yüksek moleküllü bir polisakkarid zinciridir. Bir zamk olarak hidrofilik kolloidler ve türevleri olarak sınıflandırılır. Ksantan Gum, E415 koduyla bilinmekte olup, gıda üretiminde stabilizatör ve kıvam arttırıcı katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Ksantan gamın en dikkate değer özelliklerinden birisi de çok düşük konsantrasyonlarında bile yüksek oranda kıvam arttırabilmesidir. 

Pek çok gıda mamulünde % 0.5, hatta % 0.05 oranında kullanılmaktadır. Şefler bu ürünü genelde; fırın ürünleri, fırın ürünleri doldurucu, jel ve karışımları, sulu hamur karışımları, bisküvi doldurucular, ekmek, jambon enjeksiyon için salamura çözeltisi, kek karışımları, kekler, konserve gıdalar, yayma peynir, sakız, çikolata sosu, lahana salatası süsleme, şekerlemeler, süzme peynir, krem peynir, süt ürünleri, tatlı kreması, tatlı karışımlar da kullanmaktadır (Aduriz, 2012).

Moleküler Gastronominin Bilimsel Ve Pratik Rolü
Moleküler gastronominin önemli bir rolü de sanat, ustalık ve bilim arasındaki boşluğu doldurmaktır. Mutfak; sanatçılığı, yaratıcılığı ve ustalığıyla bilinen şeflerin, deneyselciliği, akılcılığı ve bilimsel metotlara bağlılığı ile tanınan bilim adamlarıyla iletişimde bulunabileceği bir buluşma yeri olarak düşünülebilir. Yaratıcı şeflik ve gıda bilimi faklı uğraşlar olarak düşünülmektedir. Bunlardan birisi yaratıcı ve zanaatkâr karakteri ile anılırken, diğeri akılcılığı ile anılmaktadır. Aynı zamanda başarılı bilim adamları ve şefler seçtikleri alanda mükemmelliği başarmak için birleşirler. 

Bilim adamları olayların en temel seviyede nasıl işlediğini keşfetmeye çalışmaktayken, şefler de alışılmamış, lezzetli tatlar oluşturmaya çabalamaktadır (Vega and Ubbink,2008 ). 

Modern yemekler ortaya çıkarmaya çalışan şefler yaratıcılıklarıyla, geleneksel ve geleneksel olmayan içerikleri ve araçları kullanarak yeni yemek formları, bileşimleri ve tatları oluşturmada yeteneklerini kullanırlar. Bu yeni yemekleri ortaya çıkartırken özellikle geleneksel olan ve unutulmaya yüz tutmuş yemeklerin içerikleri ile oynayarak moleküler tekniklerden faydalanarak insanlara farklı bir şekilde sunmaktadırlar. 

Aslında şefleri başarıya ulaştıran etken insanların önceden bildikleri tatların bilim insanlarının yardımı ile farklı formlarda sunulmasıdır. Bunun en güzel örneği Mugaritz restoranın şefi Andoni Luis Aduriz ile bir çok üniversitenin gıda teknolojisi enstitüleri ile yaptıkları bilimsel çalışmalardır (Aduriz, 2012; Virginia Navarroa ve ark.,2012).

Moleküler gastronomide şefler açısından ilgilenilen konu lezzet ve sunumdur. Şeflerin amacı bu farklı teknikleri kullanarak misafirlerini hem lezzet hem de farklı sunumlar ile şaşırtmaktır. Örneğin; kaz ciğerinin `lezzet` ile ilgili kısmıyla ilgilenmekte ve kaz ciğerini ortadan ikiye bölünmüş bir mısır kalıbına bastıktan sonra çeşitli kimyasallar ile kaz ciğerine mısır rengini vermeleri ile misafirlerin ilgisini çekmektedirler. 

Bilimden ziyade sanat olarak algılanan yemek pişirme kavramına bilimsel açıdan yaklaşmaktadırlar. Konular basitten (sebzelerin pişirilmesinde tuzun rolü) başlayarak karmaşığa (gıdalardaki uçucu tat unsurlarının gaz kromotografisi) ve eğlenceye (soğutucu olarak sıvı nitrojenin kullanımı ile üretilen ürünlerin tüketiminde ağız ve burundan duman çıkması ) çeşitlilik göstermektedir(Blumenthal 2005; Vega and Ubbink,2008).

DÜNYADA MOLEKÜLER GASTRONOMİ EĞİTİMİ
Moleküler gastronomi sanatçılar, bilim adamları, öğrenciler ve toplum arasında iletişimi sağlamaktadır. Akademik alandan eğitimsel organlara doğru bilginin yayılması ve farklı seviyelerde bilgi aktarımı çeşitli yollardan olabilir. Bu bağlamda şeflere mutfakta sadece bir aşçı/şef gözü ile değil ürünlere bir bilim adamının penceresinden bakabilme bakış açısı anlatılabilir. 

Bu uygulamayı ilk olarak Harold McGee Fransa Mutfak Enstitüsündeki derslerinde yapmaya başlamıştır. McGee kişilerin başarısının ders sırasında edindiği bilgi miktarına ya da çeşidine bağlı olmadığını, bunun yerine onları problemler karşısında farklı düşünme ve yaklaşım yollarıyla tanıştırmak olduğunu savunmuştur (McGee,2004;Mielby ve Frost,2010). 

Bu farklı düşünme şekli, belirli bir ürün ya da malzeme hakkında özel bilgi yerine temel bilgiye dayalı çözüm odaklı yaklaşımlarla birlikte, hipoteze dayalı düşünme şekli olarakadlandırılabilir. Bu genel bilgi yaratıcı düşüncelerini gerçekleştirmesi için çözümler sunabilir. Özellikle son yıllarda bu düşünceyi gastronomi alanında çalışacak ve bu eğitimi alan öğrencilere kazandırmak için dünyanın birçok okulunda moleküler gastronomi bir ders olarak müfredatta yerini almaya başlamıştır(Virginia Navarroa ve ark.,2012).

Moleküler gastronominin bir diğer özelliği ise akademisyenler ile şefleri sürekli bir araya getirme sebebi olmuştur. Günümüzde birçok akademisyen ünlü şeflerin mutfaklarını adeta bir çalışma alanı olarak kullanmakta ve şeflere yardımcı olmakta, ayni şekilde şeflerde derslerin uygulama kısımlarında akademisyenlere yardımcı olmaktadır. Bunun en güzel örneği olarak San Sebastian’ daki Busque Culinary Center’in tüm hocalarının şeflerden oluşması olarak gösterilebilir (Aduriz,2012; Garcia-Segovia ve ark.,2014).

Moleküler Gastronomiden Faydalanan Sektörler
Moleküler gastronomi ciddi bir çalışma alanı olarak gelişmeye devam ediyorsa, bilim adamlarının, şeflerin, toplumun ve gıda endüstrisini kapsayan güçlü taraftarların varlığı da bu gelişmeyi etkileyecektir. Dolayısıyla bu alanların hepsinin gelişiminde moleküler gastronominin rolü olduğu söylenebilmektedir. 

Moleküler gastronomi şeflere yemeklerin hazırlanması sırasında yapılan işlemlerin daha iyi anlaşılmasını, şeflerin yeni yemek çeşitlerinin hazırlanmasının yanında birçok geleneksel yemeğin malzemelerini ve hazırlama kurallarını iyileştirme seçeneğini de sunmaktadır. 

Moleküler gastronomi bilim adamlarının uzmanlık çalışmalarını daha geniş bir ortama koymalarını ve onların yaptıklarının öneminin takdir edilmesini sağlamaktadır. İşbirliğini, iletişimi ve bütünleşmeyi göstermektedir. İleriki çalışmalar için sorular ve problemlerin ortaya çıkarılmasını sağlamaktadır. Öğrenciler açısından faydasına bakıldığında ise; moleküler gastronomi yapılan eğitimi eğlenceli hale getirmektedir. 

Bununla birlikte öğrenciler farklı sunum ve tatlar ortaya çıkarmayı öğrendikleri için özgüvenleri artmaktadır. Ayrıca öğrencilere daha fazla çalışma alanı sunmaktadır ve tez çalışmaları için araştırma alanı ortaya çıkarmaktadır(This,2011).

Moleküler Gastronomini Sürdürülebilirliği
Moleküler gastronomi son zamanlarda yiyecek içecek alanında sıkça kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat moleküler gastronominin amaç ve uygulama alanlarına bakıldığında bundan yüzyıllar önce bu günkü teknolojik ekipmanlar ve gıda katkı maddeleri olmasa da amaç olarak aynı sonucu varmak için insanlar bu tarz tekniklere başvurmuşlardır. 

Örneğin sıvılara kıvam vermek için bazı kıvam artırıcıların kullanılması (Un, bitki kökleri vb.), bazı yemeklerin kokusunu ve görüntüsünü iyileştirmek için doğadaki bazı otların kaynatılarak yemeklere karıştırılması bugünkü uygulamalar ile aynı amaca yönelik olarak düşünülmektedir. Günümüzde bu tekniğin giderek gelişmesi ve moleküler gastronomi adı altında karşımıza çıkmasının, gazeteciler ve bazı bilim insanlarının kulağa hoş gelmesinden insanlarda daha fazla heyecan uyandırmasından dolayı olduğu sanılmaktadır. 

Unutulmaması geren nokta ise şeflerin serbest piyasa rekabetinde tutunmak için sürekli kendilerini ve tekniklerini geliştirmek zorunda olduğudur. Dolayısıyla gelecekte belki moleküler gastronomi değil de başka bir isim altında karşımıza çıkabilecektir. Unutulmaması gereken sürekli gelişerek farklı şekillerde karşımıza çıkabilecek olduğudur (Virginia Navarroa ve ark.,2012).

Sonuç Ve Öneriler
Teknolojinin hızla gelişmesi tüm alanlarda olduğu gibi yiyecek içecek sektöründe de yeni ekipmanlar ve ürünlerin kullanımını artırmıştır. Bu gelişmelerin yanında son zamanlarda yazılı ve görsel medyanın ilgisi ile toplumda yeme içme olgusuna karşı hızla artan bir merak oluşmuştur. 

Bunun en güzel örneği bilim adamlarının mutfağa ilgi duymasıdır(Snitkjaer,2010). Bu ilgi sonucunda 1980’lerde öncülüğünü Nicolas Kurti ve Herve This gibi bilim adamlarının mutfakta yaptıkları çalışmalar sonucunda moleküler gastronomi kavramı doğmuştur(Vega and Ubbink,2008 ). Moleküler gastronomi sayesinde şefler ve bilim adamları mutfakta beraber çalışmaya başlamış, bu durum şeflere yani ürünler özel sunumlar yaparak rekabet gücü sağlarken bilim adamlara yeni çalışma konuları sağlamaya başlamıştır (Aduriz, 2012; Virginia Navarroa ve ark.,2012).

Yapılan bu çalışmada anlaşılan önemli sonuçlarından biri de Moleküler gastronomi tekniklerinin dünyada isim yapan şefler ve restoranlar tarafından sıkça kullanılmasıdır. Dünyanın en iyi 50 restoran kategorisinin bakıldığında son 10 yılda ilk 10. sıraya giren restoran şeflerinin moleküler gastronomi tekniklerini geliştirerek kullandıkları görülmektedir. Ayrıca bu teknikleri kullanarak misafirlerini farklı tatlar sıra dışı sunumlar ile şaşırtan bu şefler bulundukları ülkeleri, bölgeleri bir gastronomi merkezi haline getirerek ekonomik olarak da çok büyük kazançlarda elde etmektedir. 

Örneğin bundan 20 yıl öncesine kadar gastronomi merkezi denildiğinde ilk olarak akla İtalya ve Fransa gelmekteydi. Ancak günümüzde şef René Redzepi (Noma restoran) uyguladığı sıra dışı menüler ile Dünyaya sadece Noma restoranının ismini değil aynı zamanda kuzeyli mutfağı (Nordic Cusine) akımını da başlatmıştır. Aynı zamanda Peru’nun Lima şehrinde yer alan restoran şeflerinin yöresel ürünleri moleküler gastronomi tekniklerini kullanarak modernize etmeleri ilk 50 de yer almalarını sağlamıştır. Bunun sonucu olarak da dünya gastronomisinde Peru mutfağı konuşulmaya başlamıştır (Gürs, 2016) .

Yapılan çalışmalardan da anlaşılabileceği gibi moleküler gastronomi teknikleri uygulayan şeflerin en başarılı şefler arasında olduğu görülmektedir. Bu şeflerin birçoğunun gastronomi alanında eğitimli olduğu da bilinmektedir. Ayrıca moleküler gastronomi tekniklerini uygulama konusunda şeflerin üniversiteler ile ortak çalışmalar yaptıkları da bilinmektedir (Aduriz 2012).

Moleküler gastronomi tekniklerinin uygulanabilmesi için bu alanda belli bir eğitimin alınması gerektiği literatürden anlaşılmaktadır. Dünyada gastronomi eğitimi veren okulların ders programlarında da özel olarak moleküler gastronomi dersleri verildiği görülmektedir. Bu çalışma ile moleküler gastronomi kavramı detaylı bir şekilde incelenmesi amaçlanmıştır. 

Bu çalışmanın devamında yapılacak olan çalışmada ise, Türkiye’de gastronomi eğitimi alan öğrencilerin moleküler gastronomi konusundaki eğitim seviyelerinin ve bu tekniğe bakış açılanının incelenmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir. A yrıca yapılacak olan çalışmanın sonuçlarının Türk gastronomisinin dünya gastronomileri ile rekabet edebilmesi açısından önemli olabileceği düşünülmektedir.

KAYNAKÇA
Akerdem, F.(2009) , ‘Moleküler Kokteyller’, Gusto Dergisi, sayı:93, 30-37.
Aliste, A. J., Vieira, F. F., & Mastro, N. L. (2000). ‘Radiation efects on agar, alginates and carrageenan to be used as food additives’. Radiation Physics and Chemistry , 57, 305-308.
Aslan, Z., Güneren, E., & Çoban, G. (2014 ). ‘Destinasyon Markalaşma Sürecinde Yöresel Mutfağın Rolü: Nevşehir Örneği’. Journal of Tourism and Gastronomy Studies , 2 (4), 3-13.
Bluementhal, H. ve Lister, T.(2005) Kitchen Chemistry; Newyork
Comfort Zone (2014)’ How dangerous is liquid nitrogen’. Skiven Publication 11 (6) 1-4.
Espinosa, M. C., Díaz, P., Linares, M. B., Teruel, M. R., & Garrido, M. D. (2015 ). ‘Quality characteristics of sous vide ready to eat seabream processed by high pressure’ . LWT - Food Science and Technology , 64, 657-662.
Erdem, Ö., Ali Kemal, K. (2016). 'Mutfaktaki Yeni Eğilimlerden Olan Moleküler Gastronomi Konusunda Ankara İlindeki 4 ve 5 Yıldızlı Otellerin Mutfak Personeli İle Aşçılık Alanında Yükseköğretim Gören Öğrencilerin Bilgi ve Görüşlerinin Belirlenmesi'. Journal of Tourism and Gastronomy Studies, 4(2), 3-16.
Freitasa, A. C., Rodrigues, D., Rocha-Santos, T. A., Gomes, A. M., & Duarte, A. C. (2012). ‘Marine biotechnology advances towards applications in new functional foods’. Biotechnology Advances, 30(6), 1506–1515. d o i:1 0 . 1 0 1 6 / j. b io t e c h a d v . 2 0 1 2 . 0 3 . 0 0 6
García-Segovia, P., Garrido, M. D., Vercet, A., Arboleya, J. C., Fiszmane, S., Martínez-Monzoa, J., et al. (2014 ). ‘Molecular Gastronomy in Spain’. Journal of Culinary Science & Technology , 12 (4), 279-293.
Görs, M. (2016). Dünyanın Mutfağı - 5N1K. (C. Özdemir, Röportaj Yapan).02.Temmuz.2016
Jones, M. G., L, D., Krebs, & J.Banks, A. (2011). 'We Scream for Nano Ice Cream'. Science Activities(48), 107- 110.
Journal of Tourism and Gastronomy Studies 4/4 (2016) 118-131
Kırım,A.(2009). Hayatın Tarif Kitabı,1.Kitap: Teknikler, Tarifler, Malzemeler.(1.Baskı). İstanbul: Sistem Y a yınc ılık.
Krigasa, N., Lazarib, D., Maloupac, E., & Stikoudic, M. (2015). ‘Introducing Dittany of Crete (Origanum dictamnus L.) to gastronomy: A new culinary concept for a traditionally used medicinal plant’. International Journal of Gastronomy and Food Science , 2 (2), 112-118.
McGee, H. (2004). On food and cooking, The Science and Lore of The Kitchen NY, America: Scribner.
Mielby, L. H., & Frøst, M. B. (2010). ‘Expectations and surprise in a molecular gastronomic meal’. Food Quality and Preference , 21, 213-224.
Roldán, M., Ruiz, J., Pérez-Palacios, J. S., & Antequera, T. (2015).’Volatile compound profile of sous-vide cooked lamb loins at different temperature–time combinations’. Meat Science, 100, 52-57.
Santich, B. (2004). ‘The study of gastronomy and its relevance to hospitality education and training’. Hospitality Management , 23 (1), 15-24.
Sarıoğlan, M. (2014). ‘New Orientations in Gastronomy Education: Molecular Gastronomy’. Procedia - Social and Behavioral Sciences , 143, 320-324.
Sharma, A., Rawat, K., Solanki, P. R., Aswal, V., Kohlbrecher, J., & Bohidar, H. (2015). ‘Internal structure and thermo-viscoelastic properties of agar ionogels’. Carbohydrate Polymers, 134, 617-626.
Snitkjær, P. (2010). ‘Investigations of meat stock from a Molecular Gastronomy perspective’. Doktora Tezi, Kopenhag Üniversitesi, Danimarka.
This, H. (2013). Molecular Gastronomy, Printed in Colombia University, USA
This, H. (2011). ‘Molecular Gastronomy in France’. Journal of Culinary Science & Technology, 9 (3), 140-149.
Tüzünkan, D., & Albayrak, A. (2015). ‘Research About Moleculer Cuisine Application As An Innovation Example In Istanbul Restaurants’ . Procedia - Social and Behavioral Sciences , 195, 446-452.
Vega, C., & Ubbink, J. (2008). ‘Molecular gastronomy: a food fad or science suppoting cuisine?’Trends in Food Science & Technology , 19, 372-382.
Virginia Navarroa, G. S., Lasab, D., Aduriz, A. L., & Ayoa, J. (2012). ‘Cooking and nutritional science: Gastronomy goes further’. International Journal of Gastronomy and Food Science , 1 (1), 37-45.
William Reed Business Media Ltd . The World's 50 Best Restaurants: http://www.theworlds50best.com/ Erişim Tarihi: 4. Kasım.2015.
Wolker.,(2004), Einstein Aşçısına Ne Dedi?. İstanbul Epsilon Yayınları.
Yılmaz,H.,Bilici,S.(2013).’Yemeğin Kimyası: Moleküler Gastronominin Dünü, Bugünü ve Yarını’. Journal of
Tourism and Gastronomy Studies ,1/4 , 20-25.

Extensive Summary
The Concept of Molecular Gastronomy
With the increase of interest for food and cooking in recent years, the desire to understand the chemical and physical principles that determine the nature of what we eat has also increased. Due to these developments , food and beverage companies have been in quest for developing new products, applying different cooking and serving techniques in order to maintain the competitiveness in the global world economy (Santich, 2004). Thus, they have started to give place the application of molecular gastronomy in the kitchen.
Today all the culinary world, especially Michelin Star restaurants are trying to gain the upper hand against each other using these techniques. Michelin Star restaurants have begun to offer many new products such as artificial caviar made from various fruits and vegetables, seaweed and the foam obtained from the plant, the spaghetti made from jelly instead of pasta, corn made from foie gras (Akerdem,2009; Aduriz, 2012). With this idea in mind, chefs entered into efforts to constantly renew themselves and to present their art more freely in the kitchen. As a result of this situation, businesses have the opportunity to meet the expectations of their guest to search for different tastes. This new trend started to become popular around all over the world (Tüzünkan ve Albayrak,2015).Molecular gastronomy’s taking place in the kitchen so quickly, the fame of the chefs using molecular gastronomy techniques, many gastronomy school’s including molecular gastronomy courses in their curriculum have once again demonstrated the importance of molecular gastronomy (Sarıoğlan,2014). The introduction of molecular gastronomy in the 1980s, was thought to be very necessary. At that time, scientists were to consider only the chemical composition of food components or industrial processes. Almost no work was done about the daily meals produced by humans. For example, books like Classic Food Chemistry did not include almost nothing about the kitchen transformation (This,2013). Combining science and food molecular gastronomy examines the transformation of food during cooking (Vega and Ubbink,2008 ). So, this current focuses on the science behind food (Snitkjaer,2010). Therefore, it is wrong to thought that the molecular gastronomy is just a kind of cooking (Vega and Ubbink,2008;Yılmaz ve Bilici,2013).
One of the important conclusions made in this study is apparently that molecular gastronomy techniques are widely used by famous chefs and restaurants. When the world's top 50 restaurants in the last 10 years category is examined it is seen that the first 10 restaurant chefs use techniques of molecular gastronomy by improving them.
Furthermore, chefs that surprise their guests with different flavors using molecular gastronomy techniques economically obtain huge profits by making their countries, regions a gastronomy center. For example, Italy and France would come to mind first 20 years before when the gastronomic center was called. But these days the chef René Redzepi (Noma restaurant) with his extraordinary not only made the name of the restaurant Noma famous, he also put forward northern cuisine (Nordic Cusine). At the same time, using the techniques of molecular gastronomy and local products, the restaurant chef located in Lima, Peru got a place in the top 50. As a result, now Peruvian gastronomy cuisine began to be spoken in the world (Gürs, 2016).

Journal of Tourism and Gastronomy Studies 4/4 (2016) 118-131
The ones applying the molecular gastronomy techniques are shown among the most famous chefs in the world. It is observed many of these chefs have been trained in the field of molecular gastronomy and they seem to make joint efforts with universities to follow the molecular gastronomy techniques.
In summary it has been understood from the literature that a specific training should be carried out in this area for the implementation of molecular gastronomy techniques. In the curriculum of the schools that provide gastronomy education molecular gastronomy courses are included.
This study examining the education level, the attitude and knowledge level of gastronomy students in Turkey about molecular gastronomy will be significant in terms of Turkish gastronomy’s competing with the world gastronomy.

Yurt İçinde Ve Yurt Dışında İhtiyac Duyan Kişi Ve Kurumlara;
Yiyecek ve içecek alanlarında restoran ve konaklama ve işletmelerine belirtilen konularda Osmanlı ve Türk mutfağı, Osmanlı saray mutfağı, Anadolu mutfağı, Akdeniz mutfağı, menü planlama, konsept belirleme, mesleki eğitim alanlarında uluslararası konumda has aşçıbaşı Ahmet Özdemir olarak;

Yiyecek ve içecek danışmanlığımutfak danışmanlığıişletmeci körlüğüYeni Restoran Açarken Nelere Dikkat Etmeliyim?, Kesin Başarı İçin Restoran Danışmanlığı Almalımıyım?, Menü DanışmanlığıRestoran Yönetimi, Şehrin En İyi Restoranlarına Nasıl Sahip Olabilirim?, Yeni Restoran Açmak İsteyenlerin En Çok Sorduğu Sorular?, Kalıcı Bir Restoran Sahibi Olabilmek İçin Dikkat !!! konularında mesleki eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermekteyim. İlgili projeler için mesleki bilgilerime ihtiyac duyan kişi ve kurumlar Türkiye saati ile sabah 10:00 ila aksam 22:00 saatleri arasında tarafım ile İLETİŞİM bilgilerimden bağlantıya geçebilirler...


600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor...

 600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor...

“Türkiye’nin Şerbetcisi“ Şerbetci Ali Baba

Gazlı içeceklerin ne kadar zararı varsa tescilli Osmanlı şerbetlerinin de faydaları tescilli. Osmanlı Mutfağı’nın kaybolmaya yüz tutan 600 yıllık şerbet kültürünü gerçek ve orijinal tarifleriyle yaşatmaya çalışıyoruz.

Osmanlı Şerbetleri İlaç Değildir !!!
Aşağıda en çok tercih edilen 35 çeşit Şerbetçi Ali Baba’nın yapmış olduğu Osmanlı Şerbetini anlattık.

Osmanlı Şerbetleri Hakkında Önemli Not: 
35 çeşidin 9 tanesini hem SICAK hem de SOĞUK içebilirsiniz…

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor 1 – Demirhindi Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Kahverengi: Demirhindi ağacının meyvelerinden, meyan balı, çiçek balı, dar-ı fülfül, kakule, safran, deve dikeni, muskat, keçiboynuzu ve 30 çeşit daha Osmanlı baharatları toplamında 38 çeşit baharattan oluşur. Osmanlı Mutfağının 600 yıllık en önemli ve en bilinen şerbetidir. Osmanlı Mutfağı’nın kaybolmaya yüz tutan 600 yıllık şerbet kültürünü gerçek ve orijinal tarifleriyle yaşatmaya çalışıyoruz. 

Demirhindi Şerbetinin Şifası;Demirhindi Şerbetinin  şifalarını saymakla bitmez en önemlisi Kan yapıyor, enerji veriyor, bağırsakları çalıştırıyor. Hamile bayanlar ve Bebeklerde içebilir. Günün her saatinde istediğiniz kadar içebilirsiniz hiç bir yan etkisi yoktur.

2 – Sikencebin Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Açık Sarı: Elma sirkesi, çiçek balı, taze nane yaprakları ve baharatlar. Mevlevi mutfağının çok önemli bir şerbetidir.

Sikencebin Şerbetinin Şifası;  Aç karnına içildiği zaman bütün vücudu temizleme özelliğine sahip bir numaralı bağışıklık sistemine Antioksidan Detoks’tur İlaçtır.

3 – Misk–i Amber Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Vişne Çürüğü:  Misk-i Amber, elma, narçiçeği, limon, zencefil, çiçek balı, rezene, tarçın, meyan balı ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.

Misk–i Amber Şerbetinin Şifası; Misk-i Amber şerbetinin kokusu sinirleri gevşetir, rahatlatır ve İştah açar.  Osmanlı Mutfağında Misk-i Amber Saray mutfağında yemeklerde, tatlılarda ve şerbetlere hoş koku vermek için kullanılırdı.   Misk-i Amber  “Eşi benzeri olmayan bir koku demektir “

4 –Gül Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Kırmızı veya Pembe:  Gül yaprakları, gül suyu, limon, şeker, içme suyu, çiçek balı ve çeşitli 0smanlı baharatlarından oluşur. Osmanlı Saraylarında tüketilen şerbetlerin en başında gelir.

Gül Şerbetinin Şifası; Mide rahatsızlıklarına ve karaciğere iyi gelir aynı zamanda kalbi güçlendirir.

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor
5 –Şıra ; Rengi Mor: Şıralık kırmızı üzüm, sarı üzüm veya sultaniye, limon ve mor havuçtan oluşur. 

Şıranın Şifası; İyi bir enerji kaynağıdır içinde bulunan şeker kana hızla karıştığı için hızlı bir enerji verir, üzüm kabuklarının içerisinde yüksek miktarda resveratrol maddesi yer aldığından güçlü bir antioksidan görevi görür, şıra sindirim sistemi içinde rahatlatıcıdır.

6 – Papatya Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Açık Sarı: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir)   Papatya çiçeği, ekşi elma, limon ve baharatlardan oluşur.

Papatya Şerbetinin Şifası; Sıcak olarak her gün bir bardak içerseniz uykusuzluğa iyi gelir, üst solunum yollarına iyi gelir. Sindirimi kolaylaştırır, bağırsakları düzenler.

7 – Lavanta Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Lavanta: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir) Lavanta çiçeği veya kurusu, limon, çiçek balı, zencefil ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur. 

Lavanta Şerbetinin Şifası; Lavanta çiçekleri çok eski çağlardan itibaren tıbbi amaçlı olarak kullanılmıştır. Bunlarda en önemlisi dünya savaşı sırasına bir çok orduların yaraları dezenfekte etmek için lavanta kullanmış olmalarıdır.  A ve C vitaminleri açısından oldukça zengindir, belki de bu yüzden çok etkili bir antioksidan görevi üstelenmektedir. Bunun dışında protein, kalsiyum ve demir içermektedir. 

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor İçerdiği çok zengin besinler yardımıyla sağlığımıza birçok açıdan katkıda bulunan lavanta şerbetinin faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz. Astım ve bronşit hastalıklarına iyi geldiği düşünülmektedir. Astım ataklarının daha hafif geçmesini  migren ve baş ağrısına iyi geldiği düşünülür. Sindirim sistemi için çok faydalıdır. Bağırsak hareketlerini arttırarak kabızlık sorunlarının ortadan kalkmasını sağlar.  Ateş düşürücü özelliği vardır, öksürüğe ve soğuk algınlıklarına iyi geldiği düşünülmektedir. Düzenli olarak lavanta şerbeti tüketimi sinir sistemi için faydalıdır. Depresyon ve stresle mücadeleyi arttırır.

8 – Hünkar Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Sarı: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir)  Meyan kökü, zencefil, portakal, ekşi elma, havuç, kayısı, çiçek balı, dar-ı fülfül, kakule, deve dikeni, keçi boynuzu ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur. 

Hünkar Şerbetinin Şifası; Hünkar Şerbeti barındırdığı C vitamini, vücudun temel ihtiyacı olan mineraller ve önemli antioksidanlar bakımından zengindir. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve sindirim sistemini düzenler.

(SICAK İÇİLMESİ TAVSİYE EDİLİR (çay sıcaklığında) ) * Antioksidandır. * Sindirimi düzenler.  * Susuzluğu dindirir.

9 – Ali Baba Diyabetik Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Kahverengi:  Kastamonu dağlarında yetişen ekşi elma, limon ve baharatlardan oluşur. İçinde şeker ve tatlandırıcı muhteviyatı yoktur.

Ali Baba Diyabetik Şerbetini Şifası; Şeker Hastaları İçin İdeal Bir Şerbettir Ali Baba Diyabetik Şerbeti.

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor
10 – Çeşm-i Nigar Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Vişne Çürüğü: Papatya, narçiçeği, mor havuç, zencefil, kayısı, meyan kökü, ekşi elma, portakal, çiçek balı, keçi boynuzu, tarçın ve çeşitli Osmanlı haharatlarından oluşur.

Çeşm-i Nigar Şerbetinin Şifası; Çeşm-i Nigar Şerbeti barındırdığı C vitamini, vücudun temel ihtiyacı olan mineraller ve önemli antioksidanlar bakımından zengindir. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve sindirim sistemini düzenler.

* Antioksidandır. * Sindirimi düzenler.  * Susuzluğu dindirir.

11 – Gelincik Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Koyu Kırmızı: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir)  Gelincik çiçeği veya kurusu, narçiçeği, limon, çiçek balı, zencefil ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur. 

Gelincik Şerbetinin Şifası; Nefes darlığı, astım ve bronşite iyi gelir, öksürüğe iyi gelir, serinlik ve ferahlık verir. Osmanlı Saraylarında tüketilenler listesinde gelir.

12 – Kızılcık Şerbetinin Özellikleri (Kiren Şerbeti)  ; Rengi Bordo: Kızılcık (Kiren) ve baharatlardan oluşuyor. 

Kızılcık Şerbetinin Şifası; Ağız içi yaralarına, karaciğere, kalın bağırsak iltihaplarına, safrayı temizlemede ve mideyede kuvvet  verir.

13 – Saray Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Açık Kahverengi: Lavanta, papatya, gül hatmi, ekşi elma, tarçın, karanfil, narçiçeği, meyan balı, safran, muskat, keçi boynuzu ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.

Saray Şerbetinin Şifası; Saray Şerbeti barındırdığı C vitamini, vücudun temel ihtiyacı olan mineraller ve önemli antioksidanlar bakımından zengindir. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve sindirim sistemini düzenler.

* Antioksidandır. * Sindirimi düzenler.  * Susuzluğu dindirir.

14 – Narçiçeği Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Vişne Çürüğü: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir) Nar, narçiçeği, limon, tarçın, zencefil, muskat, keçi boynuzu ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor Narçiçeği Şerbetinin Şifası; Çok yoğun C vitamini içerir, yemek sonrası oluşan şişkinliği ve hazımsızlığı atmada yardımcı olur, gribal enfeksiyonlara faydalıdır.

15 – Reyhan Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Açık Kırmızı: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir) Reyhan otundan ve baharatlardan olan bir şerbettir.

Reyhan Şerbetinin Şifası; Sindirimi kolaylaştırır, balgam söktürür ve sinirleri güçlendirir.

16 – Hürrem Sultan Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Bordo: Portakal, vişne, narçiçeği, limon, şeker, içme suyu, tarçın, meyan balı, dar-ı fülfül, kakule, safran, deve dikeni, muskat, keçiboynuzu ve 20 çeşit daha Osmanlı baharatları toplamında 28 çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur. 

Hürrem Sultan Şerbetinin Şifası ;Gerçek C vitamini deposudur.

17 – Mevlevi Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Koyu Pembe: Ekşi elma, mandalina, limon ve 28 çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur

Mevlevi Şerbetinin Şifası ; Mevlevi Şerbeti Sahip olduğu vitaminlerle, birçok hastalığa karşı koruyucudur. A. C. E. vitamini içerir.

18 – Saray Limonatasınin Özellikleri ; Rengi Sarı: Limon, taze nane yaprakları ve baharattan oluşur.

Saray Limonatasınin Şifası; Kalbi ferahlatır. İdrar söktürür. Hazmı kolaylaştırır. Tansiyonu düşürür. Damar sertliğini giderir. Grip ve nezleye iyi gelir.

19 – Neslişah Sultan Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Sarı: Ekşi elma, mandalina, limon, şeker, içme suyu, meyan balı, çiçek balı, dar-ı fülfül, kakule, safran, deve dikeni, muskat, keçiboynuzu ve 20 çeşit daha Osmanlı baharatları toplamında 28 çeşit baharattan oluşur.

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor
Neslişah Sultan Şerbetinin Şifası ; Gerçek C vitamini deposudur.

20 – Şehzade Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Açık Yeşil: Yeşil limon, ekşi elma, portakal, mandalina, taze nane, şeker, içme suyu, çiçek balı, anason, tarhun, rezene, kök zencefil, lavanta, dar-ı fülfül, kakule ve 20 çeşit daha Osmanlı baharatları toplamında 28 çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur. 

Şehzade Şerbetinin Şifası; Gerçek C vitamini deposudur.

21 – Böğürtlen Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Vişne Çürüğü:  Böğürtlen, limon, zencefil, muskat, çiçek balı ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.  

Böğürtlen Şerbeti Şifasınin Özellikleri ; Böğürtlen Şerbeti bademciklerdeki, ağızdaki, dildeki ve diş etlerindeki iltihaplara sıcak olarak gargara yaparak kullanabilirsiniz. Toksin attırıcıdır, Solunum yollarına faydalıdır.

22 – Lohusa Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Tarçın: Tarçın, karanfil, karabiber ve şeker. ŞİFASI; Lohusa şerbeti tam bir şifa deposu özelliği taşır. İlk birkaç gün ziyarete gelenlere de ikram edilir. Loğusa olan bayanın her akşam ve gün içinde az şekerli lohusa şerbeti tüketmesi bebek için de yararlıdır yeni annenin sütü çok olsun ve güzel koksun ki bebeğin hoşuna gitsin diye yapılır Osmanlı'dan günümüze kadar gelen, içecek  dünden bu güne geleneklerimizde yaşayan bir adettir. Aileye gelen bebeğin ağız tadı getirdiği, misafirlere tatlı ikram edilip tatlı koşulması ve en önemlisi annenin sütünün arttırılması için yapılması gibi sebepleri bulunuyor.

23 – Gülhatmi Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Açık Kahverengi: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir) Gülhatmi çiçeği veya kurusu, limon, safran, zerdeçal, muskat ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.

Gülhatmi Şerbetinin Şifası; Taze ve kurutularak da kullanılan gülhatmi çiçeği, şerbet ve reçel yapımının yanı sıra saray hekimleri tarafından ilaç ve macun yapımında da kullanılmıştır. 

Kurutulan Gülhatmi çiçekleri sigara gibi sarılıp balgam söktürmek için içilmiş, lapası yapılıp ağrıyan ve şişen bölgelere sarılmış ve göz kanlanmasına banyosu yapılmıştır. Gülhatmi, saray ve İstanbullular tarafından özellikle öksürüğe iyi gelmesi ve göğsü yumuşatması nedeniyle sıkça tüketilmiştir. Çok eskiden beri gülhatmi çiçeği Osmanlı’nın saraylarında, köşklerinde, konaklarında ve de tüm İstanbulluların bahçelerinde mutlaka yetiştirilmiştir.

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor
24 – Meyan Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Koyu Kahverengi: Meyan kökünden yapılan bir şerbettir.

Meyan Şerbetinin Şifası; “her derde deva iksir“ olarak bilinir. Diyabete iyi gelir, depresyona iyi gelir, karaciğer sağlığını korur, kan basıncı ve kalp sağlığına faydalıdır, mide sağlığını korur, kilo vermeyi kolaylaştırır, göğüs hastalıklarına iyi gelir, bronşları açar nezle ve grip gibi hastalıkları iyileştirici özelliği vardır. 

Meyan Şerbeti Zararları; 
Meyan Kökü Şerbetinin Faydaları Gibi Zararlarıda Vardır. Yüksek tansiyon ve kalp hastalarının içmemesi önerilir, meyan kökü şerbeti kan inceltici, tansiyon ve idrar söktürücü ilaçlar kullanan kişiler tarafından içilmemelidir. Hamilelik sırasında ve emziren bayanların içmemesini tavsiye ederiz.

25 – Harnup Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Koyu Kahverengi: Keçiboynuzundan yapılan bir şerbettir.

Harnup Şerbetinin Şifası; Uyarı ve iştah açıcıdır, sigara içenlerin akciğer kanserine yakalanma riskini azaltır, balgam söktürür, akciğer ödemine iyi gelir, idrar söktürür, mide gazına iyi gelir, bronşite iyi gelir. 

Harnup Şerbeti Zararları; 
Harnup Şerbetinin Faydaları Gibi Zararlarıda Vardır. Hamilelik sırasında ve emziren bayanların içmemesini tavsiye ederiz.

26 – Osmanlı Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Koyu Vişne Çürüğü:Havuç, vişne, zencefil, tarçın, karanfil, limon, meyan balı, keçiboynuzu ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.

Osmanlı Şerbetinin Şifası; Göz sağlığının korumasını sağlar. Mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Damar sertliği problemine iyi gelmek ile beraber anne sütünü artırıcı etkiye sahiptir.

27 – Nane Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Yeşil: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir) Nane, limon ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.

Nane Şerbetinin Şifası; Nane limon boğazdaki kuruluğuna iyi gelir,mideyi rahatlatır, gaz gidericidir, sindirim sistemine iyi gelir, ağız kokusunu giderir, stresi alır, sakinleştirir, hazmı kolaylaştırır, antioksidandır, C Vitamini deposudur

28 – Havuç Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Portakal: Havuç, limon, zencefil, tarçın, karanfil ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.  

Tarçın Şerbeti Şifası; A Vitamini içerir göz sağlığınız için idealdir. Unutkanlığınız var ise mutlaka havuç şerbetinin mucizelerinden faydalanmalısınız. Mide ve yemek borusunda yanmaya iyi gelir. Böyle bir probleminiz varsa tüketmeniz gerekir. Kronik baş ağrısına, Migrene ve Alzheimer'a karşıdır. Algılamayı güçlendirir. ZARARLARI; Havuç glisemik indeksi yüksek bir sebze olduğundan şeker hastalarının yarım bardaktan fazla Havuç Şerbetinden içmemesini öneriyoruz.

29 –Tarçın Şerbeti ; Rengi Şeffaf Sarı: (Sıcak ve Soğuk İçilebilir) Tarçın, limon, çiçek balı, karabiber, karanfil ve zencefil’den oluşur. 

Tarçın Şerbeti Şifası; Şişkinlik tarzda sindirim problemlerinde ve midedeki rahatsızlıklarda faydalıdır, Anne sütünü arttırmaktadır, hafızayı güçlendirir ve unutkanlığa iyi gelir, yağ yakar kilo vermeyi destekler, tarçın dişte ve diş etlerinde oluşan zarar verici bakterileri yok etmede ve ağız kokusunun giderilmesinde yardımcı olur, migren ağrılarını azaltır. SICAK İÇİLDİĞİNDE İSE; Öksürük kesicidir, boğaz enfeksiyonlarını giderir.

30 – Maydanoz Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Açık Yeşil: Maydanoz, yeşil elma, limon, şeker ve içme suyu içerir.

Maydanoz Şerbetinin Şifası; Güçlü antioksidan özellikleri sayesinde cildin yabancı maddelerden arınmasına yardımcı olur. Özellikle kadınlarda afrodizyak etkisi yaratabiliyor. Maydanoz şerbetinin en bilinen faydaları arasında yağ yakması, dolayısıyla kilo vermeye yardımcı oluyor. Demir eksikliğine iyi gelir. Kansızlığın giderilmesine katkı sağlar. 

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor
Maydonoz şerbetinde yoğun miktarda klorofil bulunmaktadır klorofil kan arttırıcı etkiye sahiptir ayrıca böbrek karaciğer ve idrar yolları üzerinde temizleyici bir etkiye sahiptir. Sindirim yollari üzerinde uyarıcı bir etkiye sahiptir. Bol miktarda c vitamini içermektedir

31 – Subye Şerbetinin Özellikleri  (Kavun Çekirdeği Şerbeti) ; Rengi Açık Sarı: Kavun çekirdeğinden olan bir şerbettir.

Subye Şerbetinin Şifası; Kavun çekirdeğinde A, C, E ve B grubu vitaminler vardır, kabızlığada iyi gelir. Dikkat edilmesi gereken kişiler ülseri olanlar ve şeker ve tansiyon hastaları fazla içmemelidir

32 – Somada Şerbetinin Özellikleri (Badem Şerbeti) ; Rengi Beyaz: Badem den olan bir şerbettir.

Somada Şerbetinin Şifası; Badem, gözü kuvvetlendirir, karaciğer ve dalağın tıkanık damarlarını açar. Acıbadem tohumlarının idrar söktürücü, kurt düşürücü, öksürük kesici, göğüs yumuşatıcı etkileri vardır. Bugün de Dünyanın bazı yerlerinde genç evlilere çoluk çocuğa karışmaları için badem ikram edilir

33 – Karadut Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Vişne Çürüğü: Karadut, limon, çiçek balı ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur. ŞİFASI; Karadut Şerbeti Bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesini sağlar, uyku problemine iyi gelir, cilt hücrelerinin yenilenmesini sağlar.

* Ağız sağlığı açısından etkilidir. * Kemik sağlığını korur.  * Yorgunluğu alır. * Saçları kuvvetlendirir

34 – Mevlevi Limonatasının Özellikleri ; Tarihi Osmanlı şerbetlerinden Mevlevi Limonatası Rengi Koyu Pembe: Limon, portakal, taze nane yaprakları, tarçın ve baharatlardan oluşur. ŞİFASI; Kalbi ferahlatır. İdrar söktürür, hazmı kolaylaştırır, tansiyonu düşürür, damar sertliğini giderir, grip ve nezleye iyi gelir.

35 – Aşk İksiri Şerbetinin Özellikleri ; Rengi Vişne Çürüğü:Demirhindi, vişne, nar, mandalina, ginseng, meyan balı, çiçek balı, arı sütü, keçi boynuzu, sahlep, limon, tarçın, demirdikeni ve çeşitli Osmanlı baharatlarından oluşur.
ŞİFASI; Güçlü Afrodizyak içerir. 

Aşk İksiri Şerbeti Önemli Not: 
Yılbaşlarında ve 14 Şubat sevgililer gününde özel yapılır.
Osmanlı sofralarının vazgeçilmez içeceği şerbetlerin bir kültür mirası olduğunu düşünüyor ve bu kültürün sürmesi için elimizden geleni yapıyoruz.

Türkiye’de her mevsim çeşitli şerbetleri tadabileceğiniz istisna restoranlardan biridir Şerbetçi Ali Baba ve Güler Osmanlı Mutfağı...

Şerbetçi Ali Baba’ nın ve Osmanlı Saray Mutfağı’ nın ünlü şerbet çeşitlerini şöyle sıralanıyor;

1. Demirhindi Şerbeti
2. Sikencebin Şerbeti
3. Misk-i Amber Şerbeti
4. Gül Şerbeti
5. Şıra
6. Papatya   Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
7. Saray  Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
8. Ali Baba Diyabetik  Şerbeti
9. Gelincik  Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
10. Kızılcık  Şerbeti
11. Çeşm-i Nigar  Şerbeti
12. Lavanta   Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
13. Narçiçeği  Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
14. Hünkar  Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
15. Karadut Şerbeti
16. Reyhan  Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
17. Hürrem Sultan Şerbeti
18. Mevlevi Şerbeti
19. Saray Limonatası Şerbeti
20. Neslişah Sultan Şerbeti
21. Şehzade Şerbeti
22. Böğürtlen Şerbeti
23. Lohusa Şerbeti
24. Gülhatmi  Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
25. Meyan Şerbeti
26. Harnup Şerbeti
27. Osmanlı Şerbeti
28. Nane  Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
29. Havuç Şerbeti
30. Tarçın   Şerbeti (sıcak ve soğuk içilebilir)
31. Maydanoz Şerbeti
32. Subye Şerbeti
33. Ballı Şerbeti
34. Somada Şerbeti
35. Sumak Şerbeti
36. Mevlevi Limonatası Şerbeti
37. Aşk İksiri  Şerbeti (Önemli Not: Yılbaşlarında ve 14 Şubat sevgililer gününde özel yapılır.)
38. Hurma Şerbeti
39. Ece Sultan Şerbeti
40. Nilüfer Şerbeti
41. Zambak Şerbeti
42. Ayva Şerbeti
43. Vişne Şerbeti
44. Menekşe Şerbeti
45. Sünnet Şerbeti
46. Karadut Şerbeti
47. Kayısı Şerbeti
48. Tükenmez Şerbeti
49. Karpuzlu Saray Limonatası Şerbeti
50. Çilekli Saray Limonatası Şerbeti
51. Frambuaz Şerbeti

600 Yıllık Osmanli Şerbetlerini ve Şerbet Kültürünü Yaşatıyor
TÜRKİYE’nin ŞERBETÇİSİ ŞERBETÇİ ALİ BABA Osmanlı Mutfağı’nın kaybolmaya yüz tutan 600 yıllık şerbet kültürünü Türkiye’de gerçek orijinal şerbet tarifleriyle 365 gün yaşatan nadir mekanlardan biridir. Detaylı bilgi için aşağıda irtibat telefonlarımız vardır.
Nabza Göre Şerbet Kargoluyoruz…

Tüm Türkiye'ye otellere, restoranlara ve evlere iftar ve sahur davetlerinde ister bir, isterseniz yüzlerce litre!!!
Arzu ettiğiniz takdirde size özel dolumda yapabiliriz kendi markanız ile.
Gazlı İçecekler !!!!!

1965 den bugüne  Mirasımıza sahip çıkıyoruz…
Güler Osmanlı Mutfağı – Butik Restoran

Adres: Hasanpaşa Mah Kurbağalı Dere Cad No:74 (Hasanpaşa Polis Karakolu Karşısı) Kadıköy -  İstanbul - TÜRKİYE
Şerbet ve Lezzet Hatları: +90 216 348 22 45 – 336 82 76

Ali GÜLER
Saygılarımla
“Türkiye’nin Şerbetcisi“ Şerbetci Ali Baba

2 Kasım 2020 Pazartesi

Türkiyede En İyi Kahvaltı Restoranları Nerelerdir?


 En İyi Kahvaltı Yapılabilecek Restoranlar Nerelerdir? 

İstanbul’da en iyi kahvaltı nerededir? Van’da en iyi lezzetler ve en iyi kahvaltı restoranı hangisidir? Türkiye’de en güzel köy kahvaltısı listesi, hangi plajda kahvaltı yapabilirim? deniz kenarında kahvaltı veren bir yer var mı? Ankara 'da açık büfe kahvaltı yapabilir miyim?

"Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem. Türkiyede En İyi Kahvaltı Restoranları  Nerelerdir? kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı." Takın maskeleri, sıkın kolonyaları, deniz kenarında, ya da yemyeşil bir bahçe içinde… Pazar kahvaltısına buyrun.

Mehmet Yaşin (Gurme, Gezgin, Yazar)
Pazar kahvaltısı benim için bir ziyafettir. Kahvaltı için en keyif aldığım mekân evimdir. Poğaçalar, börekler, tabii ki sucuklu yumurta, trilye sele zeytini, eritilmiş konya küflü peyniri… Eğer dışarıda kahvaltı edeceksem genellikle Çengelköy Börekçisi’ne giderim. Börek çeşitleriyle dolu bir tabak pazar günümün mutlu geçmesine neden olur.

Böreklerin porsiyonu 8 ile 10 TL arasında değişiyor. Su böreğinin de bulunduğu kahvaltı tabağı 25 TL, iki kişilik serpme 70 TL, tadımlık menemenin bulunduğu ekspres kahvaltı ise 20 TL. 

Ünlü Türk mutfağı şeflerinden Arda Türkmen
Kahvaltı seçimlerim Mükellef’te yersem serpme kahvaltı, Sabancı Müzesi’ndeki MSA’da (Mutfak Sanatları Akademisi) patates röştili yumurta olur. Arnavutköy’deki Hide’ın ise avokadolu poşe yumurtasını severim. Pek bilinmeyen, orijinal bir önerim de Maslak Atatürk Otosanayi’deki House of Ekria. Hafta sonu kesintisiz brunch var. 

Mükellef Karaköy: Serpme kahvaltı kişi başı 75 TL. 

MSA Emirgan: Kahvaltı tabağı 70 TL, röştili seçenekler 70 TL. MSA’nın restoranına girmek için müze ziyaretçisi olmanız gerekmiyor.

Cafe Hide Arnavutköy: Avokadolu poşe yumurta 

Rafet İnce (Şef)
Çengelköy Börekçisi Şerifali Şubesi’nde su Böreği, kol böreği, kayısı Reçeli. Lokanta Nevnihal’de pişi, yöresel 24 çeşitle kahvaltı, çakallı menemen, Tokat bez sucuğu.

Üsküdar, Anadolu mutfağı Lokanta Nevnihal Türkiye’nin 7 bölgesini düşünerek 1 yıl boyunca her ay şehirler arası lezzet rotası çizerek ayın son 3 günü belirlenen şehirlerin meşhur yemeklerini yaparak farklı bir konsept oluşturuyor.

Topraktan masaya kahvaltısı, yöresel ürünler ile: 70 TL/İki kişilik

Lokanta Nevnihal

Nebahat Çehre (Oyuncu)
Pek kahvaltıya dışarı çıkmam. Evimdeki kahvaltıma, özellikle de çayıma çok düşkünüm. Gün aşırı bir yumurta yerim. Bir dilim kızarmış ekmeğim mutlaka olur. İki çeşit zeytin severim, biri normal diğeri Hatay olur. Mutlaka zeytinyağı içinde, kekikli ve sarımsaklı severim, aromasına bayılırım. Beyaz peynir dil peyniri yerim, tereyağ pek yemem ancak gripsem yerim tereyağını. Bir kapta maydanoz, limon ve domatesim mutlaka olur. Acı ve tatlı sivribiber severim. 

Ece Sükan (Stil Danışmanı, Oyuncu)

Bebek’teki Mangerie’yi yiyecek kalitesi, servis, mönü ve mekan olarak pazar kahvaltısı için çok seviyorum. Sahanda peynirli otlu yumurta veya menemen, kahvaltı tabağı, üzerine de bazen pancake seçimlerim arasında. Margerie Bebek: Rezervasyonla müşteri kabul ediliyor. 

Sahanda peynirli yumurta 35 TL, menemen 35 TL, pancake 47.5 TL, kahvaltı 90 TL. 

Aydan Üstkanat (Şef, Yazar, Fotoğrafçı)
Kahvaltı en en sevdiğim öğün benim. Aklıma düşeni hiç üşenmem yaparım. Poşe yumurtalı avokado da hazırlarım çiğ börek de. En iyi kahvaltılık malzemeyi Türkiye’nin dört bir yerinden bulurum. Şimdi böyle bir durumda sevdiğim kahvaltıcı bulmak kolay değil. 

O yüzden havası suyu çok önemli benim için, evden çıktığıma o harika lezzetleri bıraktığıma değmeli atmosferi. Mesela Kilyos’taki Kayıkhane, Nişantaşı’ndaki Kruvasan, Karaköy’deki Mükellef, yine Karaköy’de Mums. Kruvasan’da adı üstünde kruvasan yerim. 

Kayıkhane: İsteyene balıkçı, isteyene kahvaltıcı. Kilyos’ta denizin üstünde, dalgalar altınızdan geçiyor. Serpme kahvaltı kişi başı 70 TL.

Kruvasan: Hem kahvaltı hem öğle yemeği. İki kişi için ortalama tutar 100 TL. Kruvasanlar 15 ile 25 TL arasında. (0212) 296 86 56

Mums: İki kişi ortalalama 140 TL. 

Ebru Köktürk Koralı (Turizm, Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği (TURYİD) Yönetim Kurulu Üyesi)

İstanbul
Bebek Kahve: Peynirli simit, çay, eski arkadaşlar için sabah saatlerinde en çok tercih ettiğim mekân. Öyle serpme, çok çeşitli kalabalık bir kahvaltı beklemeyin. Denizin kokusunu içinize çektiğiniz, çayı her dem güzel, hızlı servis alabileceğiniz, çevredeki tüm şık kafelere inat, geçmişimizin izlerini taşıyan bir mekân. Her şey değişir, Bebek Kahve değişmez. 

Kuzguncuk Çınaraltı: Küçük sahanda peynirli yumurta, taze ve biraz kalınca kesilmiş beyaz ekmek, güzel bir çay. Yıllardır değişmeden duruyor. Günlük ziyaretçiler kadar, Kuzguncukluların da buluşma noktası. İstersen küçük bir taburede deniz manzarasıyla, istersen geleni geçeni seyrederek içeride…

Beyaz Fırın: Kadıköylü için bir gelenek. Herşey iyi bir kahvaltı için tasarlanmış gibi. Tombik ekmekler içinde bolca dil peyniri veya fırından çıkmış sıcacık bir börek. Buz gibi limonata… En güzel saatleri sabah saatleridir. Hem kahvaltınızı yapar, hem gözünüze takılan pastalardan alırsınız.   

Bebek Kahve: Kahvaltı iki kişi için ortalama 100 TL.  

Kuzguncuk Çınaraltı: Kahvaltı tabağı 20 TL.

Beyaz Fırın: Börekler porsiyonu 17.5 TL, sandviçler 10 ile 20 TL arasında. 

İzmir 
Zeynel Ergin Gevrek Fırını: Konu Gevrek ise, malumunuz İzmirliler simite gevrek diyor, gerçekten en iyisi 1880’den bu yana var olan Zeynel Ergin Gevrek Fırınıdır. Çıtır çıtır gevrekleri alır, çayınızla fırının kenarında yiyebilirsiniz. Fakat asıl bombası kumrudur. İzmir tulumu ve domatesle fırınlanır, sıcak sıcak yenir. Boyoz da vardır, geleneksel usulde yumurta ile servis edilir. 

Dostlar Fırını 
Boyoz meraklıları için çok farklı, akla gelmez çeşitler sunar. Ispanaklı, peynirli, enginarlı, zahterli, zeytinli çeşit çeşit. Yanında sübye içilir, kavun çekirdeklerinden İzmir’e özel bu içeceği bulmak bir şans. 

Gaziantep 
Orkide Pastanesi: İster katmerin en iyisi için gidin isterseniz abartısız bir serpme kahvaltı için. Şık, temiz ve yenilikçi mutfağı ile günün hangi saatinde giderseniz gidin çok mutlu ayrılırsınız. Fıstıklı makaronları, kurabiyeleri ve iddialı öğlen/ akşam İtalyan mutfağı ile çok şaşırtır sizi. 

Metabet Lokantası: Geleneksel Antep kahvaltısı isterseniz Beyran çorbası içmelisiniz ve bunun için en iyi adres. Şehrin merkezinde. 

Kayseri 
Gubate Restoran: Çerkes ve Kayseri mutfağından bol hamur çeşitleri olan,  serpme kahvaltı sunar. Adını aldığı çörek Gubate’nin yanında bal, kaymak, vişne reçeli, tahin, pekmez ve diğer kahvaltılıklar ikram edilir. 

Giresun Kulakkaya Yaylası 
Gırık Bahçe: Zirvede geleneksel bir Karadeniz kahvaltısı, kuymak, kaygana, taş fırından ekmek, köy peyniri, sucuk, ev yapımı reçeller, yumurtalı ot kavurmaları, mevsiminde giderseniz mantar çeşitleri, kiraz kavurması. Büyüleyici manzara ve mükemmel bir aile işletmesi. 

Van 
Sütçü Fevzi: Kahvaltıcılar sokağında birbirinin neredeyse aynısı kahvaltı mekânları içinde en en meşhuru Sütçü Fevzi. Kavut, bal, kaymak, Van peyniri, kavurmalı yumurta ve pide. Yöresel ürünlerin tadına varın ve süt için. 

Kars / Boğatepe Köyü 
Kars gezilerinizde unutulmayacak bir deneyim de Boğatepeli misafirperver hanımların ev kahvaltısıdır. Boğatepe Zavot, Kars merkeze yaklaşık 50 km uzaklıkta, 2350 metre yükseliklikte, temel geçim kaynağı hayvancılık ve peynir üretimi olan bir köydür. Dünyada ünlü peynirler bu köyde üretilir. Gravyer, kaşar, malakan ve lor çeşitlerini bu köy kahvaltısında tadabilirsiniz. Kete, bal ve kavurma yine bu kahvaltıların vazgeçilmezidir. Köyde ayrıca bir peynir müzesi bulunmaktadır. 

Şanlıurfa 
Gül Tirit ve lahmacun salonu

Urfa’da kahvaltı tirit ile yapılıyor. Kare kesilmiş lavaşın, üzerine 12 saat pişmiş etler serpiliyor, tekrar et suyu konuluyor. Etin kaynama suyunda zerdeçal var. Sabah başlıyor, öğlen bitiyor.  

Leyla Alaton (İş Kadını)
Sabancı Müzesi’ndeki MSA’ya gençlerin elinden yemek yemek için gidiyorum. Gençler yemek konusunda birşeyler öğrendiği için, kendilerini geliştirdiklerini gördüğüm için orada kahvaltı etmek hoşuma gidiyor. Şu sıralar pandemiden dolayı pek çıkamasam da…

Mutfak Sanatları Akademisi’nin restoranında öğrenciler hem eğitimlerine devam ediyor, hem mutfakta ve serviste çalışıyor. Restoranın mönüsü eğitmen şefler ve öğrencilerin yorumuyla misafirlere sunuluyor. 

Kızarmış brioche üzeri avokado ve poşe yumurta: 50 TL

Şebnem Burcuoğlu (Yazar)
Kahvaltıda sigara böreği, taptaze bir kek ve içimi açan yeşilliğe bakan ya da deniz kenarı bir ortam tercih ederim. Vaniköy Kahvaltıcısı, Kandilli Pastanesi, Caddebostan Tenis Kulübü en çok tercih ettiğim yerler.

Vaniköy Mutfak: İki kişilik serpme kahvaltı 110 TL, pankek, yumurtalı ekmek, menemen, ya da sucuklu yumurtadan birini seçiyorsunuz. Klasik kahvaltı tabağı 55 TL. Kandilli’de. 

Kandilli Pastanesi: İki kişilik, ortalama 150 TL.

Günseli Kato (Sanatçı)
Balat’taki Forno. Taş fırından çıkan incecik pide, lahmacun ve pizza içeren kahvaltısında herşey doğal ve lezzetli. Cumartesi ve pazar günleri açık büfe kahvaltı veriliyor. 

Açık büfe kahvaltı: 73 TL. Alakart kahvaltı: 55 TL. 

Salih Seçkin Sevinç (Harbiyiyorum.Com Kurucusu)
Sefte Bahçe, Bodrum: Kosovalı göçmen bir ailenin işletmesi. Beni en çok heyecanlandıran da Balkan kahvaltısı sunması. Kosova’dan getirttikleri isli sucuklar, dünya tatlısı Kosova Prizren’li Fehmiye Teyze’nin elinden anne işi börekler, pişi diyebileceğimiz ama asla bildiğimiz pişilerden olmayan, Fehmiye teyzenin de “lokma” diye adlandırdığı neredeyse sıfır yağ çekmiş hamur işleri, peynirler, reçeller marmelatlar hepsi mükemmel. 

Quzine Kahvaltı Evi: Bodrum’da oldukça trend bir kahvaltıcı. Aynı zamanda birçok ünlü ismin de uğrak yeri. Genç bir çiftin kendi evlerinin bahçesinde sundukları serpme kahvaltıyı Bodrum’daki herkes konuşuyor. Domatesler, biberler, maydanozlar kendi bostanlarından... Reçeller, marmelatlar hepsi anne işi. Semaverleri de pek şık. 

Panayır Gurme, İstanbul Ataşehir: Türkiye’nin en büyük şarküterilerinden biri. Her ürün Türkiye’den farklı bir şehirden toplanmış. Kendi ürettikleri füme somondan tutun da kasap reyonundan seçeceğiniz bütün ürünler masanıza pişirilerek servis edilebiliyor. 

Çengel Künefe-Kahvaltı, İstanbul Çengelköy: Gaziantep yöresel kahvaltısı sunuyor. Gaziantep peynirinden, katmere kadar her şey var... 

Nena Bekler / Yemek Stilisti 
Eşsiz doğası, güzel sokakları ve mezeleri ile ünlü olan Cunda ve Ayvalık’ta güzel kahvaltı duraklarından ilki şüphesiz tarihi Taşkahve... Ege’nin farklı güzel peynirlerini ve zeytinlerini tatmak isterseniz uğramanızı tavsiye ederim... 

İkinci durağım Ayna... Yalın ve modern tarzdaki bu mekanda tercihim otlu omlet... 

Eğer yolunuz cumartesi günü Cunda’ya düşerse mekanın az ilerisinde kurulan pazara gitmeniz tavsiye ederim.

Ve Karadeniz pastanesi lorlu kurabiyesi ile farklı bir kahvaltı yapmak isteyenler için önerim. 

Güzel kahve sizin için vazgeçilmezse o zaman rotanızı Ayvalık’a çevirmenizi tavsiye ederim. Sahilde yer alan Ayvalık Kruvasan’da farklı bir kruvasan ve kahve seçkisi yer alıyor.

Et Nedir? Et Çeşitleri Nelerdir? Et'in Özellikleri...

  Et Nedir?  Et Çeşitleri  Nelerdir? Et'in Özellikleri... Türk aşçı haberleri ve güncel mutfak haberleri olarak aşçılık kütüphanesinde &...